Toplam bakislar: 2935 - Toplam yanitlar: 1 |
|
GONDEREN: YaQuZa on 10/31/2010 15:29:34 |
|
Ey Türk Gençliği, Dön De Bir Bak Haline!
Şiddeti kanıksamış, ona tapan bir gençlik var karşımızda. Güce, paraya, karanlığa , şiddete, ölüme sevdalı bir gençlik. Genelde internette ruhsal doygunluğa ulaşıyorlar, peki ya sonra? İçlerindeki vahşet tutkusunu, cinayet işleme arzularını, kana olan sempatilerini, şiddete olan ilgilerini kusuyorlar üzerimize Size ne kadar sakin olduğumu, anlatamam!.. ÜLKEYİ BÖLME masallarla büyütülen çocukların, bir sabah gerçeği arama yolculuğuna çıkıp, resmi tarihin kirli geçmişiyle tanıştıkları anda, tanklarla öğütülmesine sessizlikle cevap veren bir toplum yapısına sahibiz. Tank sesleriyle dünyaya gözlerini açan her yeni nesil, üniversiteye kadar soru sormayı öğretemeyen bir eğitim sistemiyle büyüyor. Üniversite hayatıyla beraber soru sormaya ve sorgulamaya başlayan gençliğin; gelecek için kurduğu düşler, başka bir dünyanın mümkün olabileceği üzerine yürüttüğü düşünceleri darbelerle pasifize edilip, tarihin çöplüğüne kaldırılıyor. Ve tarihin tekerrürden ibareti bu coğrafyada baştan alıyor dersi!.. Cumhuriyetin kuruluşundan beri, hayatımızın tüm evrelerinde, her eve bir ateş düşüren devletimizin “derin görevlileri” sayesinde kaç nesilli kaybettik, sayanınız var mı? Bu topluma “cehennemi” yaşatanlar, komşunuza dışkı yediren, kardeşinizin ölümüne yol açan, akrabanızı kaybettiren, çocukluk arkadaşınızı işkencede öldüren, üniversitedeki arkadaşınızın işlemediği suçlar nedeniyle yıllarca cezaevinde yatmasına sebep olan, mahalle arkadaşınızın bayrağa sarılı tabutundan rant elde etmeye çalışanlar… Yakıyor değil mi, biliyoruz. “Vatansever” elbisesiyle gizlenen ve çocuklarımızı tehdit eden bu “derin canavara” kimler sahip çıkıyor? Kralın çıplaklığı karşısında bayraklarla gözlerini kapatanlar, şiddet teşhirciliği yapan kan fetişisti insanlar değil midir? Tankla yerlerde sürüklenen gerilla ceseti fotoğraflarını gördükten sonra, Türk gençliğinin içinde bu “yapılanmalara” sahip çıkan var mı hala, aynı havayı soluduğumuz, aynı gökyüzünün altında yaşadığımız insanların parçalanmış ceset fotoğraflarına bakıp keyiflenen bir gençlikle yaşıyoruz… Türkiye gençliğinin zemini dolgudan ibaret. Ufacık bir sarsıntıda bile yıkılma tehlikesi geçiren, güvencesi olmayan, geleceğini gözlerindeki umutsuzluğa kapatan, ruhunu yitirmiş bir bedevi gibi oradan oraya savrulan yitik bir kuşak. Yeni nesil gençliğin yapılan bir araştırmaya verdiği cevaplarda idol aldığı üç isme bir bakalım: 1- Polat Alemdar 2- Rahmi Koç 3- Acun Ilıcalı. Elbette bu sohbetin ardından gençlik açısından “sıkıcı, klasik” nasihatlerin gelmesini kim ister. Ama korkunç bir gerçeğin de farkına varmamız gerekir. Yapılan her askeri darbe, bu ülkedeki insanları daha silik bir hayata yöneltmiş. Son darbelerle beraber şu anda 18-25 yaş arasında olan gençlik tek bir amaca yöneltilmiş durumda; kısa yoldan köşeyi dönmek. İdol olarak alınanlardan biri güçlü ve devletle işbirliği içinde olan hayali bir mafya kahramanı, diğeri ülkenin en zengin Yahudi işadamı, sonuncusu ise popüler kültürün üretimi ünlü bir spiker. Tek ortak yanları ise, “köşeyi dönmüş olmaları”. İktidarın kendi zenginlerini yaratıp, yeşil sermayesini beslediği, ekonominin “iyiye gittiği” açıklamalarının “zenginlerin banka hesaplarını kabarttığı” anlamından başka bir şey olmadığı, işsizlik ve yoksulluğun katlandığı bir dönemde, toplumun umudu olan ama azınlıkta kalan “uykuya dalmamış” gençlik artık mutlu olduğu, rahat yaşadığı yeri vatanı kabul ediyor ve “vatanseverlerimiz” artık binbir gece masallarının sona erdiğinin yavaş yavaş farkına varıyorlar. O yüzdendir ki, “Güngören masalı” dikiş tutmadı ve darbeseviciler açısından “filiz vermedi.” Gözlerini bile açmamış tohumları hırçın sularıyla hırpalayıp, dipsiz uçurumlara savuran Türk eğitim sistemi, ezberci, kalıpsal yaklaşımlarla, toprağa yeni ekilmiş fidanları ya “dünyaya düşman” yabani, zehir saçan bir bitkiye dönüştürüyor ya da içine kapanık, inancını yitirmiş, güvensiz, umutsuz toplumumuza yabancılık çekmeyecek bir bireye. O yüzden kendi anadilini katledip, “turkche” konuşan Türk gençliği, Oysa ne güzel çocuklardı onlar… Şimdiki hallerini gördükçe, ne kadar sakin olduğumu anlatamam size!… Şiddeti kanıksamış, ona tapan bir gençlik var karşımızda. Güce, paraya, karanlığa, şiddete, ölüme sevdalı bir gençlik. Genelde internette ruhsal doygunluğa ulaşıyorlar, peki ya sonra? İçlerindeki vahşet tutkusunu, cinayet işleme arzularını, kana olan sempatilerini, şiddete olan ilgilerini kusuyorlar üzerimize… Yıllarca karanlık hayatlarına terk edilen, aç, yoksul bırakılan, bir parça ekmek kazanması için köpek gibi dövüşmesi gerektiğini öğrenen yeni nesil gençliğimiz, şimdi sabırla avını bekleyen sistemin çaresiz, potansiyel kurbanı durumunda. İşkence gören ve AİHM’e kadar giden davalarıyla bildiğimiz Manisalı lise öğrencileri, asker kurşunlarıyla can veren 12 yaşındaki Uğur Kaymaz, Cizre’de hurdacılık yaparak kardeşlerini okutmaya çalışırken panzer altında kalıp hayatını kaybeden Yahya Menekşe, baklava çaldığı için hapis cezası alan çocuklar, İzmir’de karakolda işkence gören çocuklar, yolda polisle tartıştığı için vurulan Cem İnci , 12 Eylül’de SEHİT edilen ülkücü abiler ve daha niceleri hafızamızda hala sıcaklığını korurken, sistem yeni kurbanlar istemekte… Ve buna dur diyecek bir güç bulamıyoruz ya, işte o zaman ne kadar sakin olduğumu anlatamıyorum size.
Fethullah Gülen’in iktidarları ele geçirme stratejisi başlı başına bir tez konusu aslında. Ücretsiz üniversite kurslarıyla tavlanan zeki öğrenciler, burs verilen yetenekli Kürt öğrenciler, “Hocaefendi”nin okullarında geleceğin iktidarında Gülen için birer fedai haline getiriliyor. Gülen, yoksulu yoksulluktan çıkarma çözümleri geliştirmek yerine kendisine el açtırıp, cemaatine bağımlı iyi yetiştirilmiş birer fedaiye dönüştürüyor. Hassan Sabbah’ın rolünü çalıp yiğit, zeki çocuklarımıza, “cenneti” vaat ediyor. Fethullah Gülen’in güç imparatorluğunu daha da yükseltmek için tahtının altına koyduğu 18 küçük bedenin hesabını bugün sormayanlardan ve bu olayın üstünü kapatıp, hiçbir şey olmamış gibi sırıtarak “yoluna devam eden”lerden elbet birgün hesap soran birileri de çıkacaktır. Çocuklarımıza kıyıyorlar, farkında mısınız? MGK’nin önceden bildiği saldırı sonrasında Dağlıca’da esir düşen askerleri “vatan haini” olarak yargılayan devlet, Güngören saldırısının ardından; olayla alakaları olmadığı savcı tarafından da “tutuklama gerekçesi”nde ifade edilen insanları toplayıp, öfkeli topluma katliamın “suçluları” olarak servis ediyor. Ve kimse sesini çıkarmıyor, nasılsa dosya kapanıyor değil mi? Sanal ortamda bir ülkücü diğer ülkücüden daha fazla ülkücü olduğunu kanıtlama sevdasına düşüp kendi öz değerlerini paylaşamama sevdasında YAZIK Facebook aleminde açılan gruplar, gençliğimizin ruh-i haliyesini bize yeterince açıklıyor sanırım. ” Hollywood polisiye filmlerinin çoğunda, toplumu sarsan adli bir olayın ardından, polis suçluyu aramak için gettolara veya çoğunlukla afro-amerikalıların, mültecilerin yaşadığı yerleşim yerlerine giderler. Öyle ya bir suç işlenmişse, bunun Amerikalı bir beyazın yapma olasılığı ne kadar ki Vatansever, milliyetçi ama yoksul, aç, eğitimsiz bir gençlik karşımızda. Her ne kadar Türk üniversiteleri dünyada sondan yedinci sırada yer alsa da, öğrenciler de pek parlak değil. Üniversitede okuyup ta, cumhurbaşkanının, başbakanının adını bile bilmeyen, Genelkurmay başkanını parti başkanı zanneden milliyetçi Türk gençliği, “yaşanılacak yer” olarak ise her ne hikmetse çoğunlukla Avrupa’yı seçiyor. Danıştay Başkanı Mustafa Birden, Türkiye Gençlik Konfederasyonu Başkanı Feridun Cevahiroğlu`na, gençliğin kendi zamanlarındaki kadar Atatürk ilkeleri konusunda duyarlı olmadığını söylüyor. Gençliği “İran’a benzeriz, Şeriat gelir, Komünizm gelir, Kürdistan kurulur” masallarıyla uyutarak bir hiçliğe götüren bu zihniyet için, tek dert gençliğin “Atatürkçü veya laik olup olmaması.” Gençliğin yoksulluğu, açlığı, umutsuz bir toplumda mutsuz zamanlar yaşaması belli bir ideolojiye saplanıp kalanların umurunda değil elbette. Mutluluk coğrafyasından uzakta, milliyetçi duygulara sahip ama vatanından uzakta “rahat ve mutlu” yaşamayı hedefleyen, her gün yeni tapınakların ve putların yaratıldığı bir yerde, dünyanın en kötü eğitimini alıp, en fazla vergi veren vatandaşlarından biri olan, en pahalı benzini, interneti, telefonunu kullanan, en yoksul ile en zengin arasındaki uçurumların tahmin edilemeyen derinliğinde kaybolan, en Müslüman ile en laik arasındaki suni çatışmanın ortasında bırakılan, memleketini ve insanını seven vatan severleri gömüp,ANTİ vatan sevgisini ranta çevirenleri “kahraman” ilan eden ey Türk gençliği, damarlarındaki uyuşturucuyu boşaltıp, dön de bir bak haline, ne haldesin?
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
--------------------------------------------------------------
|
|
GONDEREN: Denizz__ on 11/01/2010 05:25:35 |
|
ATATÜRK'TE "GENÇLİK" KAVRAMI ve ATATÜRKÇÜ GENÇLİĞİN NİTELİKLERİ Atatürk’ü yücelten önemli bir yönü de toplumumuzda gençliğe verdiği değerdir. Memleketin geleceğini oluşturan “gençlik” kavramı, Atatürk’te en güzel anlamını bulmuş, en yüce değer yargısına erişmiştir. Büyük Adam, daha Millî Mücadele’nin başından itibaren köhnemiş fikirlere, milleti geriye götürmek isteyenlere karşı, yegâne çarenin gençlikte ve genç fikirlerde olduğunu görmüş, çağdaş zihniyetle yetişecek kuşakların, gelecekte eserini daha da geliştireceğini, onu her türlü tehlikeden koruyarak ebediyen yaşatacağını hissetmişti. Onun içindir ki Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan ve büyük inkılâplarını başardıktan sonra, Millî Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’da Anadolu topraklarına ayak bastığı 19 Mayıs tarihini “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak Türk gençliğine mal etmiştir. Gençlik kavramı, biyolojik anlamda kullanıldığı zaman şüphesiz ki belli bir yaş dönemini ifade eder. Bu dönem genellikle gençlikle, gençliğin yetişme devresinin iç içe olduğu çok kıymetli bir safhadır. Atatürk de gençliğin yetişmekte olduğu bu devreye çok önem vermiş, Türk gençliğinin bu devrede Cumhuriyet’i yaşatacak bir ruhla beraber, mesleklerinde de iyi yetişmelerini ısrarla istemiştir. Ancak şunu da ifade etmeliyiz ki Atatürk’te gençlik kavramı, genel anlamda, bu biyolojik dönemi kapsamakla beraber zaman zaman yaş sınırlarını aşarak, fikrî bir anlam kazanmakta, bir diğer ifade ile fikrin yeniliği ile el ele gitmektedir. Atatürk’ün “Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir”1 sözü bu anlamda kullanılmıştır. 42 yaşında Cumhuriyet’i ilân eden, 44 yaşında şapka ve kıyafet inkılâplarını gerçekleştiren, 48 yaşında Arap harfleri yerine yeni Türk harflerini koyan Büyük Atatürk, taşıdığı düşünce yeniliği, ruhundaki enerji tazeliği sebebiyle yaşamının her çağında genç idi. O’na göre genç olmanın ölçüsü sadece yaş değil, yaşın yanında koyduğu ilkelere, başardığı inkılâplara inanç ve bağlılık idi. Onun içindir ki kendisi: “Benim anladığım gençlik, bu inkılâbın fikirlerini ve ideolojisini benimseyip gelecek kuşaklara götürecek kimselerdir. Benim nazarımda yirmi yaşında bir yobaz ihtiyar, yetmiş yaşında bir idealist ise zinde bir gençtir” 2 diyordu. Bu bakımdan Atatürk’ün “Ey Türk gençliği” hitabında bir anlamda yaş sınırlarını aşarak bir fikir gençliği, bir ideal gençliği aramak, bu gençliği görmek, bu gençliği düşünmek lâzımdır. Çünkü Atatürk’e göre, ancak ilke ve inkılâplarına bağlı bir gençlik, kurduğu rejimin teminatı olabilir. İlkelerine bağlı, çalışkan ve vatansever bir gençlik, Atatürk’ün ideali idi. “Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bir gün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mesudum”3 derken Türk gençliğine olan sarsılmaz güvenini dile getiriyordu. Bu bakımdan gençlerimiz Atatürk’ü gerçek anlamıyla kavramak, onun istediği, ona layık evlâtlar olmaya çalışmalıdır. Esasen kendisi: “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kâfidir”4 demişti. Bu sebeple gençler için Atatürk’ü tanımak; ancak onun fikirlerini, düşüncelerini ve duygularını gerçekten iyi bilmek ve bunları benimsemekle mümkündür. Atatürk bize, memleket gerçeklerinden kaynaklanan, problemler karşısında dogmalara kapılmaksızın, aklın ve ilmin rehberliğini kabul eden gerçekçi bir ideoloji bıraktı. Atatürkçülük adını verdiğimiz bu ideolojiye sarılmalı, Türk gençliği olarak onu söz halinden eser haline getirmeliyiz. Çünkü, O’nun gençlere bıraktığı Atatürkçülük, her türlü dogmatik unsurdan sıyrılmış, akılcı bir dünya görüşüdür. Genç kuşaklara aklın ve mantığın yollarını açan bu gerçekçi görüş, bugünün olduğu kadar yarının da gereklerine cevap veren, kendisini daima yenileyen çağdaş bir görüşü simgeler. Atatürkçü görüşte Atatürk ilke ve inkılâpları Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesine en kısa zamanda ulaştırabilmek için aklın ve mantığın çizdiği yollardır. Bu bakımdan Türk gençliğine hedef olarak gösterilen Atatürkçülük, daima ileriye, daima doğruya, daima faydalıya yönelmek, çağdaş uygarlık düzeyine erişme yarışında daimî bir atılımın, daimî bir gelişmenin içinde olmaktır. Ama, bu atılım, bu gelişme kaynağından uzaklaşmayacak, bu gelişmeye yön veren Atatürkçü fikir kaybolmayacak, Atatürkçü görüş saptırılmayacaktır. Gençler unutmamalıdır ki Cumhuriyet Türkiye’si Atatürk’ün görüşleri üzerine kurulmuştur. Mesut ve kuvvetli bir Türkiye ideali, Türk gençliğinin Atatürkçü düşünce ile yoğrulmasına ve bu düşüncenin kuşaktan kuşağa inançla devredilmesine bağlı bulunmaktadır. Esasen kendisi: “îki Mustafa Kemal vardır. Biri ben fanî Mustafa Kemal, diğeri milletin içinde yaşattığı Mustafa Kemal’ler idealidir” 5 demişti. Bu idealin gerçekleşmesinde bugün gençlere düşen görev ve sorumluluk, Atatürkçü düşünceye sarsılmaz bir inançla bağlanmak, Atatürk’ün ilke ve inkılâplarına bütünüyle sahip çıkmak ve onları ebediyen yaşatmaktır. Türk gençliği için Atatürkçülük, gerçek Atatürk sevgisi, bu olmalıdır. Atatürk’e göre gençlik, millî şuura sahip ve modern kültürlü olarak yetişmelidir. Gençlerin sağlam ve olumlu bir karakter taşımaları bilhassa önemlidir. Atatürk’e göre gençler, almakta oldukları eğitim ve kültür ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaklardır. Gençler çağdaş eğitim ve öğretim içinde yetişecekler, müspet ilmin ışıklarıyla donanacaklardır. Atatürkçülükte vatanın bütün ümit ve istikbali genç kuşakların anlayış ve enerjisine bağlanmıştır. Zira Cumhuriyeti yükseltecek ve devam ettirecek olan, gençlerdir. Bu sebepledir ki Türk istiklâlini ve Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza dek koruma görevi onlara emanet edilmiştir. Atatürk’ün kastettiği ve özlediği gençlik, ayrı ayrı idealler peşinde koşan, bölünmüş ve parçalanmış bir gençlik değildir. Aksine, bütünüyle Türk milletinin müşterek eğilimlerini temsil eden, Atatürkçülük dışında hiçbir yabancı akımın, hiçbir yabancı ideolojinin esiri olmayan bir gençliktir. O gençlik ki memleketin geleceğini çizecek, yarınki Türk toplumunun temellerini daha da sağlamlaştıracaktır. Bunun içindir ki Türk gençliği bir fikir gençliği, bir inanç gençliği, bir ideal gençliği oluşturmalıdır. Atatürk, gençliğin bu niteliklerle, bu duygularla yetişmesinde, bu kutsal ödevi yerine getirme şerefini özellikle Cumhuriyet öğretmenlerine bırakmıştı. Şu sözleri bu bakımdan büyük değer taşımaktadır: “Memleketi ilim, kültür, iktisat ve bayındırlık sahasında da yükseltmek, milletimizin her hususta pek verimli olan kabiliyetlerini geliştirmek, gelecek nesillere sağlam, değişmez ve olumlu bir karakter vermek lâzımdır. Bu kutsal amaçları elde etmek için savaşan aydın kuvvetlerin arasında öğretmenler en mühim ve nazik yeri almaktadırlar.”6 Büyük Adam, yine 1937 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açarken çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmamız için gerekli yolları göstermiş, memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak fert ve kurumların yaratılması üzerinde durmuş ve sözlerini şu cümle ile tamamlamıştı: “İşaret ettiğim prensipleri, Türk gençliğinin kafasında ve Türk milletinin şuurunda daima canlı bir halde tutmak, üniversitelerimize ve yüksek okullarımıza düşen başlıca vazifedir.”7 Atatürk’ün bu sözlerini asla unutmamalıyız. Onun ideallerini kendi mevcudiyetimiz için hararetle müdafaa etmeli ve yerine getirmeye çalışmalıyız. Gençlerimiz ve her gelecek kuşak bilmelidir ki bu kutsal vatan, bu vatanda kurduğumuz Cumhuriyet yönetimi çok büyük fedakârlıklarla kazanılmıştır. Bu büyük başarının arkasında -bize bugünü rahat teneffüs imkânı veren- binlerce şehidin, binlerce gazinin harcı olduğu unutulmamalıdır. Sınırları Atatürk ve Atatürkçüler tarafından çizilen bu topraklarda, onların idealine ters düşen hiçbir akım yeşermek imkânı bulmamalıdır, bulamamalıdır. Gerçek şudur ki, bu topraklarda yeşerecek filizi Atatürk ekmiş, gelişmesini ve korunmasını bize bırakmıştır. Bu bakımdan, gençliği yetiştirmekle görevli Türk öğretmeninden defalarca istediği ve Prof. Şemsettin Günaltay’a bir çalışma esnasında söylediği: “Hocasın, profesörsün! İsterim ki daima idealimi gençlere telkin edesiniz ve daima korumak hususunda çalışasınız!” 8 sözleri Cumhuriyet çocuğu her Türk öğretmenine -gençliğin yetiştirilmesi hususunda- Atatürk’ün bir vasiyeti kabul edilmelidir.
|
Back To Top |
|
|