İslam, Arapça "teslim" kökünden geldiği için İslamiyet "teslim olma", Müslüman da "teslim olan insan" anlamını taşır. Bu duruma göre, Allah'a teslim olup onun emirlerini yerine getiren, İslam dinini bütün detaylarıyla birlikte kalben kabul edip, dil ile onaylayan herkes Müslüman sayılır. Zaten İslamiyet'e girişteki esas, kalben inanarak Kelime-i Şahadet getirmek, yani "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammet'in onun kulu ve peygamberi olduğuna inanırım" (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluh) demekten ibarettir.
Ancak Müslüman olmak, çeşitli mesuliyetleri de beraberinde getirir. İtikat (iman), ibadet, ahlâk ve ahkâm olarak dört bölümde toplanan İslam esaslarından özellikle ilk bölüm, bu mesuliyetlerin temel taşını oluşturur. Öyle ki, sadece Kelime-i Şahadet söylenerek içine girilebilen İslam çemberi, yanlış ve uygunsuz sarf edilen tek bir sözle parçalanıverir. Eğer bu uygunsuz cümle bilinerek söylendiyse, o kişinin şuurlu olarak İslam dışı bir hayatı tercih ettiği anlaşılır ve bu tercih ancak kendini bağladığı için konumuz dışındadır. Asıl dramatik olan husus ise, farkında olmadan veya şaka yollu söylenen bazı cümlelerle bilmeksizin İslami daire dışına çıkılması, ama bu ciddi olayın bilincine varılmamasıdır. Kendini halen Müslüman sanan bu kişi olayın asıl boyutunu bilmediği için, tövbe yoluyla geri adım atmayı da aklına getiremeyecektir. Zaten her Müslüman'a ilim öğrenmenin farz oluş sebebi, örneklerine günümüzde sıkça rastlanan bu tür çarpıklıkların önüne geçebilmek içindir.
Bunca önemli sonuç doğuran ve şaka yollu söylenmesi bile sonucu değiştirmeyen bu sözler, öncelikle Kur'an ve sahih hadislerde yer alan herhangi bir hükmün çarpıtılması veya yadsınması ile ilgilidir. Örneğin, "İslamiyet 1400 yıl önce indirildiği için günümüz hayat şartlarına birebir uygulanamaz, dolayısıyla bazı hükümlerinin yeniden düzenlenmesi gerekir", " kadının mirastan yarım pay alması cinsel eşitliğe aykırıdır", " Araplar cahil olduğu ve yolda kadınlara sataştığı için örtünme emredilmiştir; ama modern toplumlarda bu şart ortadan kalktığından böyle bir zorunluluk da olamaz", "hırsızlık yapanın elinin kesilmesi, modern çağda kabul edilemez" vs gibi tarzındaki sözler bu hükümdedir (şaka yollu söylenmesi bile sonucu değiştirmeyen).
Müslüman olmanın yararı, bu dünyada Allah'ın yardımına sebep olması, ahirette de cennete konuk olmayı sağlamasıdır. Bu faydanın bedeli ise, hayatını İslam'ın çizdiği sınırlar içinde yönlendirmek, Allah'ın emirlerine uymak ve İslam'ın temel esaslarını yerine getirmektir. Eğer her Müslüman'ın uyması gereken bu temel esaslar bilinirse, yukarda verdiğimiz örnek sözlerin niye kişiyi İslam çizgisi dışına attığı daha kolay anlaşılır. Sonuçta Müslüman beyniyle ve kalbiyle "Amentü"yü, yani imanın 6 şartını kabul edip uygulayan kişiden başkası değildir.
İman'ın 6 Şartı:
1) Allah'a İman: Müslüman Allah'ın tek ve benzersiz olduğuna, Allah'ın bizleri ve canlı - cansız her şeyi yarattığına inanan kişidir. Fatiha suresinin 5. ayetinde belirtildiği gibi, sadece Allah'a kulluk eder ve sadece O'ndan yardım diler. "Sadece Allah'a kulluk etme"nin anlamı, O'nun merhametinden ümit kesmemek, azabından korkmak; ayrıca Allah'ın hayatımızdaki tüm olayların tek belirleyicisi olduğunun bilinci ile hiçbir şeyi O'na ortak koşmamaktır. Bu basit cümlede yer alan "ortak koşmama" tanımının açılımı, maddi ve manevi anlamda hiçbir unsurun onun gücüne ortak edilmemesi şeklindedir. Örneğin, günümüzde hiç kimse parayı tanrı yerine koyup ona tapmaz. Ama para kazanmayı tek hedef yapmak, onun hayattaki her sorunu çözüp her kapıyı açacağına inanmak, bir anlamda paraya tanrısal bir boyut katmak, parayı, Allah'ın hayatımızdaki tek belirleyici olma konumuna ortak etmektir. Buradaki para örneğinin yerine makam, şöhret, kişisel konum, siyasal çıkar, aşiret ya da milliyet gibi diğer maddi unsurları koymak mümkündür. Allah'a manevi anlamda ortak koşmak ise, yaşayan veya ölmüş herhangi bir kişinin aşırı sevilmesi, o kişiye duyulan sevgi ve saygının Allah'a olan sevgiyi bastırması ya da unutturması şeklinde olur.
Fatiha suresinin 5. Ayetinde belirtilen "sadece Allah'tan yardım dileme"nin anlamı, hayattaki kişisel başarılarının, çeşitli kişi ve kurumlar tarafından kendine sağlanan olanakların sadece Allah'ın izni ile olduğunu bilmektir. Bu imkanların elde edilmesinde insanın kendi çabası ve özel kabiliyetleri şüphesiz önemli bir yer tutar. Ancak bu kabiliyetlerin bile Allah'ın bir lûtfu olduğunu unutmamak gereklidir. Mümin kişi, sahip olduğu para, ev, arsa, araba gibi tüm maddi birikimlerin gerçek sahibinin Allah olduğunu, kendinin bu birikime sadece bekçilik yaptığını bilir. Bu bilinç onun şükretme duygusunu kaybettirmediği gibi, ona her an Allah'ın yardımına muhtaç olduğunu da unutturmaz.
2) Meleklere İman: Müslüman, sayıları bize bildirilmeyen bütün meleklerin varlığına inanır. Meleklere hiçbir irade gücü verilmediği için, onların tek görevi Allah'a ibadet etmek ve O'nun emirlerini anında yerine getirmektir. Ateşten yaratılan melekler, Allah'ın dilemesi sonucu, insanlar tarafından görünememe özelliğine sahiptirler. Bu, onların insanları gözetleme ve onları imtihan etme fonksiyonlarına da uygun bir özelliktir. Meleklerin sadece küçük bir bölümü bizlere ismen bildirilmiştir:
Azrail, Cebrail, Mikail ve İsrafil, dört büyük melek olarak anılır. Azrail, ölüm meleği olarak bilinir ve son nefesini verecek kişilerin canını alır. Cebrail peygamberlere mesaj getiren, Mikail yağmur, kar, rüzgar gibi tabiat olaylarını yöneten, İsrafil ise kıyamet günü Sûr denen boruyu üfleyecek olan melektir.
Kiramen Katibin, her an her insanın yanından olan, insanların yaptığı olumlu ve olumsuz bütün işleri amel defterine yazan meleklerdir. Ancak bir günah işlendiğinde hemen yazmayıp üç saat beklerler. Günah işleyen kişi bu süre içinde pişman olup tövbe ederse (ve bu tövbe Allah tarafından kabul görürse) o günahı yazmaz, aksi halde yazarlar. Amel defterinin bir özelliği de, mahşer gününde günahlarına itiraz edenlere bir belge olarak gösterilecek olmasıdır.
Hafaza (muhafaza) melekleri, insanları görünen ve görünmeyen kazalardan koruyan meleklerdir. İnanan ve inanmayan bütün insanlara yönelik bu koruma fonksiyonu, sadece Allah'ın izni süresince gerçekleştirilir. Allah'a asi olma, ya da ahlaki düşüklük, içki, zina, kul hakkı yeme gibi büyük günahları işleme durumunda bu koruma fonksiyonu kaldırılabilir.
3 - Kitaplara İman: Müslüman, Allah tarafından değişik peygamberlere sayfalar şeklinde indirilen küçük kitapçıkların yanı sıra, Hz. Davud'a gönderilen Zebur, Hz. Musa'ya gönderilen Tevrat ve Hz. İsa'ya gönderilen İncil'in varlığına ve doğruluğuna inanır. Ama sadece Hz. Muhammed'e gönderilen Kur'an-ı Kerim'e iman eder. Çünkü diğer üçü (aslı kaybolduğu için) hem insanlar tarafından değiştirilmiş, hem de her yeni kitap, bir öncekinin geçerliliğini ortadan kaldırma gayesiyle indirilmiştir. Bu sebeple, son kitap oluşu ve tek kelimesi bile değişmeden günümüze gelişi, Kur'an-ı Kerim'i tek iman kaynağı yapmıştır. Müslüman, Kur'an-ı Kerim'in içindeki hükümlerle emirlerin tamamına inanmak ve bunların hem günümüzde, hem de gelecekte uygulanabilir olduğunu kabul etmek zorundadır. Mümin kişiye, Kur'andaki kesin (muhkem) hükümler konusunda yorum yapma (tevil) yetkisi verilmemiştir. Kesin olmayan (müteşabih) bazı hükümlerin çeşitli tefsirlerde yer alan yorumlarındaki doğruluk veya hata sorumluluğu ise tamamen yazara ve ona inanan kişilere aittir. Yani filan hocanın bir ayeti yanlış tefsiri ve yorumlaması, onun sözlerine güvenip ona uyan insanları kişisel sorumluluktan kurtarmaz.
4 - Peygamberlere İman: Müslüman, ilk insan Hz. Adem ile bizim peygamberimiz Hz. Muhammet arasında gönderilen ve sayıları tam olarak bildirilmeyen bütün peygambere inanır. Elbette hayatını örnek aldığı ve emirlerini uyguladığı kişi, son peygamber oluşu sebebiyle, sadece Hz. Muhammet'tir. Her Müslüman örnek aldığı bu kişinin hayatını, en az çağdaş bir yazarın, şairin ya da liderin hayatı kadar bilmek, kendi yaşantısını bu hayat tarzına uydurmaya çalışmak, en önemlisi de Hz. Muhammet'i herkesten ve her şeyden çok sevmek zorundadır. Çünkü peygamberi ilgilendiren bu "bilme, uyma ve sevme" işlemi, Allah tarafından Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde bize iletilen ilahi bir emirdir.
5 - Ahiret Gününe İman: Müslüman ahiret gününe, öldükten sonra tekrar dirileceğine ve bu dünyada yaptıklarından dolayı mahşer gününde hesaba çekileceğimize inanır. Bu inanç, yaşantısı süresince Müslüman'ı kötülük yapmaktan, haram işlemekten ve kul hakkı yemekten koruyan en önemli duygudur.
6 - Kaza ve Kadere İman: Müslüman kaza ve kadere, bu dünyada başına gelen bütün iyilik ve kötülüklerin sadece Allah'ın emriyle olduğuna inanır. (Kaza ve kader konusu "Müslüman Olmanın Mantığı" adlı bölümde geniş şekilde açıklanmıştır.)
Peygamberimizin bir hadisine dayanılarak "Amentü" olarak da adlandırılan bu temel İslamî manifestoya beyni ve kalbi ile inanıp uygulamayan kişi, diğer tavırları, konumu ve kişiliği ne olursa olsun, İslam çemberi içinde yer alamaz. "Canım, biz de Müslüman'ız!" gibi sözlerle de ancak kendini veya çevresini kandırır. Çünkü İslamiyet söze dayalı bir inanış şekli değil, kendi yaşayış biçimine ve ibadet tarzına sahip bir inanç sistemidir. Öyle ki, Müslüman kişinin uyması gereken kurallar içinde İmanın 6 şartından hemen sonra anılan "İslam'ın 5 şartı"ndan sadece biri söze dayalıyken, diğerleri mali ve bedeni çabayı gerektiren ibadet şekilleridir. Zaten İslam inancını, insan ruhunu aydınlatan bir kandile benzeten din alimleri, ibadetleri de, o kandili rüzgardan koruyan birer fanus (koruyucu cam) olarak nitelemişlerdir.
İslam'ın 5 şartı :
1 - Kelime-i Şehadet getirmek: (Sayfa başında anlamı açıklanan) Kelime-i Şehadet, Müslüman olmanın ilk şartı olduğu gibi, Müslüman kalmanın da ilk şartıdır. Çünkü Allah'tan başka ilah olmadığına inanmak, dünyada hiç kimseyi ve hiçbir şeyi Allah'tan çok sevmediğimizi ve saymadığımızı itiraf etmek demektir.
2 - Namaz kılmak: Mahşer gününde "İman"dan sonra sorulacak ilk sual olduğu için, Müslüman'ın en çok dikkat etmesi gereken ibadet şekli olarak kabul edilir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de namaz müminleri kötülükten, fenalıktan ve her türlü imanî sapmalardan koruyan önemli bir ibadet olarak anılır. (Peygamberimiz de namazı "dinin direği" olarak nitelemiştir.) Bu önem sebebiyle, günde 5 vakit kılınan namazın değil terk edilmesi, vaktinde kılınmaması bile ahirette önemli cezalara sebep olacaktır.
3 - Oruç tutmak: Her yıl Ramazan ayında 29 veya 30 gün tutulan oruç, Müslüman'lara nefis muhasebesi (iç hesaplaşma) yapabilme yönünde tanınan önemli bir imkandır. Ramazan ayındaki bereketin yanı sıra, sadece usulüne uygun oruç tutmak bile her Müslüman'a önemli kazançlar sağlar. (Bir hadis-i şerife göre oruçlunun konuşması zikir, susması Allah'ı anış, uykusu ise ibadet yerine geçer.)
4 - Zekât vermek: En az 96 gram (Diyanet İşleri Başkanlığı'nın son hesaplamasına göre ise 80,18 gr.) altının bedeli tutarında nakit para, satılacak mal, ziynet eşyası vs.ye sahip olan kimse İslami kurallara göre zengin sayılır. Bu parayı ilk kez elde etmesinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra % 2,5 oranında zekât vermesi gerekir. Oturulan ev ve evde kullanılan kişisel eşyalar zekât hesabına katılmaz. Ancak araba ve kiraya verilen emlâkda, arabanın o günkü değeri ile emlâkın yıllık kira tutarı zekât hesabına eklenir. Zekat bedelleri cami, vakıf, dernek, okul, resmi kuruluş gibi tüzel kurumlara değil, ancak (Müslüman olan) fakir kişilere verilir.
5 - Hacca gitmek: Zekât verebilen Müslümanlar, yol masraflarını karşılayacak ek birikime sahip olduklarında, kendilerine hac da farz olmuş demektir. Farz olan hac ömür boyu sadece bir kere ve (Kurban Bayramı'nın da içinde yer aldığı) Zilhicce ayında yapılır. Yeterli gelir elde ettiği halde hacca gitmeyip erteleyen kimse, daha sonra para ve malını kaybedip fakir duruma düşse bile, hacca gitme sorumluluğundan kurtulamaz.
Her Müslüman'ın uyması gereken iman ve ibadet şeklini özetleyen bu iki esasın dışında, Müslümanların, yaşadığı toplum içinde "güvenilir kişi" olması da önemli bir husustur. "Güvenilir kişi" tanımlamasının açılımı, 'sözüne güvenilen, başkasının namusuna göz dikmeyen, iş hayatında aldatmayan, bilgisini başkalarıyla paylaşan, kimsenin hakkını yemeyen, toplumsal tavırlar karşısında sabırlı olan ve insanların arasını bozmaya değil bulmaya çalışan insan' şeklindedir. Aynı tanımlamanın alternatif açılımını ise, 'doğru bildiği sözü sakınmadan söyleyen, haksızlığa katlanmayan, her ortamda namusunu koruyan, iş ilişkilerinde uyanık davranan, fikrini savunmak için bilgi sahibi olmak gerektiğini unutmayan, gerektiğinde tavır koymasını bilen, kendi hakkını kimseye yedirmeyen insan' şeklinde anlamak gerekir.
İSLAMIN 54 FARZI
1. Allah Tealayı zikretmek 2. Helalinden kaznıp, yemek içmek 3. Abdest almak 4. Beş vakit namaz kılmak 5. Cünüplükten yıkanmak 6. Kişinin rızkına Allah'ın kefil olduğunu bilmek 7. Helalden temiz elbise giymek 8. Allah'a tevekkül etmek 9. Kanaat etmek 10. Nimete karşı şükretmek 11. Allah'tan gelen kazaya razı olmak 12. Allah'tan gelen belaya sabretmek 13. Günahlardan tövbe etmek 14. İhlasla Allah'a ibadet etmek 15. Şeytanı düşman bilmek 16. Ku'an-ı Kerimi kesin delil kabul etmek 17. Ölümü hak bilmek 18. Allah'ın sevdiğini sevip, sevmediğinden uzak durmak 19. Ana-babaya iyilik etmek 20. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak 21. Akrabayı ziyaret etmek 22. Emanete hiyanet etmemek 23. Gücü yetenler için hacca gitmek 24. Allah'a ve Peygamberine itaat etmek 25. Günahlardan kaçıp Allah'a sığınmak 26. Müslüman idarecilere itaat etmek 27. Aleme ibret gözü ile bakmak 28. Tefekkür etmek, düşünmek 29. Dili kötü sözlerden korumak 30. Oruç tutmak 31. Kimse ile alay etmemek 32. Harama bakmamak 33. Sözünde doğru olmak 34. Kulağı, yasak şeyleri dinlemekten alıkoymak 35. İlim öğrenmek 36. Ölçü ve tartıyı doğru yapmak 37. Allah'ın azabından korkmak 38. Allah uğrunda cihad etmek 39. Allah'ın rahmetinden ümit kesmemek 40. Nefsin arzularına uymamak 41. Allah yolunda yemek yedirmek 42. Yetecek kadar rızık kazanmak 43. Zekatı vermek ve fakirlere yardım etmek 44. Hayız ve nifas hallerinde zevceye yaklaşmamak 45. Bütün günahlardan kalbi arındırmak 46. Kendini büyük görmemek 47. Büluğa ermemiş yetimin malını korumak 48. Livatadan (cinsi sapıklıktan) sakınmak 49. Beş vakit namaza devam etmek 50. Haksız yere kimsenin malını yememek 51. Allah'a eş koşmamak 52. Zinadan sakınmak 53. İçki içmemek 54. Yalan yere yemin etmemek ve yalan konuşmamak.
VEFAT HALİNDE YAPILACAK İŞLEMLER
1- İlk yapacağınız şey belediyenin 188 nolu telefonuna cenazenizi bildirmek. Daha sonra vefat eden kişi hastane dışında bir yerde vefat etmiş ise doktordan "Ölüm Raporu" alınması gerekiyor.
2- İkinci aşamada belediyeye başvurularak nereye gömülmek isteniyorsa istenilen yere en uygun mezarlıktan yer istenir. Bu esnada belediye sizden bazı evraklar ister. Bunlar nüfus cüzdanının aslı ve fotokopisi ile ölüm raporudur.
3- Bu işlerle uğraşmak hem sıkıntılı hem de uzun zaman harcama gerektirdiğinden tüm bu hizmetleri veren özel firmalarda var. Fakat birkaç yüz milyonu gözden çıkarmanız gerekiyor.
4- Bütün evrak işleri bitirildikten sonra vefat eden kişiyi defnetmeye sıra geliyor. Cenaze töreni bir camide yapılıyorsa cenaze namazı kılmanız gerekiyor. Bu konuda imam size yardımcı oluyor ve siz sadece imamı takip ederek cenaze namazını kılıyor ve hakkınızı bu kişiye helal ediyorsunuz. Namaz bitiminde tabutu cenaze arabasına kadar taşıma çalışmasına katılabilirsiniz. Sonra topluca mezarlığa giderek gömülme işlemi başlıyor.
5- Eğer ölen kişinin mirascısı iseniz bir müddet de tapu ve vergi dairelerinde uğraşmaya hazır olun.
CENAZE NAMAZI
Bir Müslüman öldüğünde gusül verilip kefenlendikten sonra ona namaz kılınmalıdır. Cenaze namazı bir kişi tarafından kılınabileceği gibi cemaatle de kılınabilir.
Cenaze Namazı Nasıl Kılınır ?
Cenaze, namaz için kıbleye doğru durulduğunda baş tarafı namaz kılan kişinin sağ tarafına gelecek şekilde namaz kılan kişinin karşısına bırakılmalıdır. Cenaze namazında rükû, secde, teşehhüd ve selâm yoktur; sadece beş tekbir alınır, birkaç zikir ve dua okunur. Cenaze namazı kılmak amacıyla "Ellah-u Ekber" söylenerek namaza başlanır. Daha sonra şöyle denir: "Eşhedu enla ilâhe illellah ve enne Muhemmeden Resûlullah"[1] Sonra ikinci tekbir getirilerek şöyle denir: "Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve al-i Muhemmed."[2] Sonra üçüncü tekbir getirilerek peşinden şöyle denir: "Ellahummeğfir lil-mû'minîne vel-mû'minât."[3] Sonra dördüncü tekbir getirilerek, ölen kişi erkek ise hemen peşinden şöyle denir: "Ellahummeğfir lihâzel meyyit."[4] Eğer ölen kişi kadın ise şöyle denir: "Ellahummeğfir lihâzihil meyyit."[5] Sonra beşinci tekbir söylenir. Beşinci tekbirle namaz da biter. Her ne kadar cenaze namazını bu şekilde kılmak yeterliyse de, geniş dua ve zikirleriyle birlikte kılınması daha iyidir. İsteyen ilmihâl kitaplarına başvurabilir.
[1]- Allah'tan başka bir ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed'in (s.a.a) O'nun elçisi olduğuna şehadet ederim. [2]- Allah'ım! Muhammed ve Ehl-i Beyti'ne rahmet et. [3]- Allah'ım! Mümin erkek ve mümin kadınları bağışla. [4]- Allah'ım! Şu ölü erkeği bağışla. [5]- Allah'ım! Şu ölü kadını bağışla.