REKLAM

Paylaş:
RSS 1.0     RSS 2.0

Toplam bakislar: 1225 - Toplam yanitlar: 0

GONDEREN: SuKuT_ on 10/25/2010 09:19:47


“DERT KIYMETİN BİLMEK”


Bizim kadar “derd”i kendine “dert edinen” topluluk yok gibidir. Deyimler ve ata sözlerinden halk türkülerine, divan şiirine ve şarkılarımıza kadar, bu yönümüzü ortaya koyan ne çok örnek vardır… Belki de diğer milletler gibi tarih sahnesine çıktığımız bölgeden çok uzaklarda bulunuşumuzdandır bu… ana yurdu, bozkırları, ilk atalarımızın sevgisini gönlümüzün derinliklerinde bir yerlerde taşımamızdan ve ayrılığı bir daüssıla gibi hep içimizde hissetmemizdendir…Hem ferdî hem toplumsal plânda, dert içimize işlemiştir bizim. Besteden besteye, ozandan ozana nakledilip gelmiştir günümüze dert olgusu. Bu, biraz eskiye bağlı, muhafazakâr saydığımız kişilere ve muhafazakâr değerlerin hâkim olduğu devirlere mahsus bir özellik gibi görünüyor diyeceğim, ama son devirde ortaya çıkmış arabeskten popüler müziğe kadar bütün ürünlerde, “dert” yine ağırlığını gösteriyor. Velhasıl bu “dertlilik” bizim millî özelliğimizdir artık.

Derdine düşmek, derdine yanmak, derdini deşmek, derdini dökmek, dertsiz başını derde sokmak, derdine ortak olmak, dert yanmak[1] gibi deyimler… derdini söylemeyen derman bulamaz, derdin yoksa söylen, borcun yoksa evlen; dert ağlatır aşk söyletir; dert, çekene göredir; dert gider amma yeri boş kalmaz; dertsiz baş olmaz; dertsiz baş terkide gerek[2]; dert var gelir geçer, dert var deler geçer gibi atasözleri halkımızın dert fenomeni ile ne kadar iç içe yaşadığını gösterir.

Derdim çoktur hangisine yanayım

Yine tazelendi yürek yâresi

Ben bu derde nerden derman bulayım

Meğer dost elinden ola çâresi

mısraları ile başlayan türküyü dinlediğimizde, hangimiz dertli ozan ile bir ünsiyet peyda etmeyiz… Bu mısralarda anlatılan dertli insan, bizim ezelden âşinamızdır.

Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez

Belki bu sebeple son günlerde sözleri Veysel’e ait bir türkü radyolarda çok sık çalınır ve istenir oldu. Demek ki halkın gönlünde yaşayabilmek için, önce onun dert telini titretmek gerekiyor. Veysel’in âdetâ dert olgusunun felsefesini yapan mısraları ne kadar derin anlamlar içerir. Önce mısraları görelim:

Anlat(a)mam derdimi dertsiz insana

Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez

Derdim bana derman imiş bilmedim

Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz[3]

İnsanı dertler olgunlaştırır. Hayata insanca ve doğru açıdan bakabilmek için dert ile hemhâl olmak gereklidir. O zaman anlarız ki dünya sadece sevinçten veya sadece kederden ibaret değildir. Bir yılın mevsimleri, aslında insan hayatının bir özeti gibidir. Dert ve derman; keder ve neşe, iniş ve yokuş hep art arda gelir… Ama bunu dert çekmiş, derdi tanımış insanlar bilebilir. Dert kişiyi bilgeliğe götürür. Hiçbir şeyi dert edinmemiş, dert, üzüntü, sıkıntı gördüğü yerden kaçarak gününü gün etmeye alışmış insanlar, derdin bu nefsi terbiye eden kıymetini anlayamazlar.

İnsanımızın hüznünü, dert-aşinalığını ve hayat felsefesini gönül gözüyle sezen ve anlatan bu mısralarla bütünleşmeye ne kadar çok ihtiyacımız vardır. Hüzün bizim mayamızda vardır. Edebiyatımızda, türkülerimizde, şarkılarımızda, ağıtlarımızda bütün benliğimizi ve sosyal hayatımızı sarmış olan bir hüzün atmosferini teneffüs ederiz.

Fuzûlî’nin

Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı

mısraları hâlden anlamayan, dertsiz insanlarla dolu bir dünyada, dert çeken insanın yalnızlığını zirveye çıkarır. Onun gönlünde yanan ateş, aşk derdini gittikçe kavurucu bir hâle getirir. Ziyaretçisi olan saba rüzgârının onu ferahlattığını düşünmeyelim. Zira rüzgâr, küllenen ateşi alevlendirmekle meşhurdur. Gönlünde bir od ocağı bulunan Fuzûlî’yi ziyaret eden saba rüzgârı, o ateşi alevlendirmekten başka ne yapabilir ki? Mısralara bir de bu açıdan bakarsak, şairin çektiği azabı tahmin edebiliriz. Derdi ile yalnız başına kalmış, içi ateş dolu bir âşık ve onu ziyaret eden saba rüzgârı… Elbette ateş, âşığı daha şiddetli yakmaya başlayacaktır. Klâsik edebiyatta da âşık dert çekmeye ve yalnızlığa âdetâ mahkûmdur. Onların sarmalandıkları bu atmosferi, içinde yüzdükleri hüzün denizini ve bütün olumsuz şartlara rağmen hayata bağlanabilmenin sırrını ancak dertli insanlar anlar. Hoyrat, kırıp dökücü, sırt dönüp gidici kişiler, bu dünyanın sırrını hiçbir zaman çözemeyeceklerdir. Öyle ise onlara derdimizi söylemenin bir anlamı yoktur. Zira:

Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez…

Bu mısra, binlerce yıldır dertleri ile hemhâl olanların ortak duygularını yansıtır. Dert kıymetini bilmek… Bu ne yüksek bir söyleyiştir… Derdi ile kendine o derdi veren ile dost olmak yüksekliğidir bu. Hemdertlerimiz, en yakınlarımızdır bizim. Derdimiz kadar yakınlarımızdır. Onların değeri, bizim dertlerimize ortak olmalarından gelir.

Dörtlüğün sonraki mısraları keder ile sevincin daima yan yana yürüdüğünü ve bunların bizi, birlikte insan olmanın güzelliklerine ve yüceliklerine ulaştırdığını anlatır. Evet, Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz. Derdimiz bizi olgunlaştırmazsa ham kalırız. Ruh yüceliğine ulaşmış bütün büyüklerin, yandıktan sonra –dert çektikten sonra- pişmeleri –olgunlaşmaları-, boşuna değildir. Bu sebeple derdimiz, bizi olgunlaştıran bir dosttur. Ve dert dolu gönlümüz bizi –eğer anlatmasını bilirsek- öldükten sonra da yaşatır.

Yeni Bir Veysel Kitabı

Veysel de çoğumuzun dayanamayacağı dertli ve sıkıntılı bir hayat yaşamış, bu hayatı şiirlerine süzerek anlatmayı bilmiştir. Bu sebeple, vefatının üzerinden otuz üç yıl geçtiği hâlde, şiirleri ezberimizde bulunmakta ve hakkında araştırmalar yapılarak yeni eserler yayımlanmaktadır.

Onun hakkında son gördüğüm çalışma Sivas Valiliği tarafından yayınlanmış bir Veysel kitabıdır. Dr. Doğan Kaya‘nın hazırladığı kitap, Âşık Veysel adını taşıyor. Son derece titiz bir çalışma. Bu titizliğe yaraşır bir baskı kalitesi ile okuyucuya sunulmuş. Kitabın başında bulunan 96 sayfalık bölümde Veysel’in hayatı, âşıklığı, kişiliği ile edebî ve fikri yönü inceleniyor. Onun şiirlerinin teknik yapısı, konuları, etkilendiği ve etkilediği âşıklar, bu bölümde vukuflu bir şekilde ele alınıyor. Kitapta Veysel’e ait 177 adet şiir de yer bulunuyor. Bu, Ümit Yaşar Oğuzcan‘ın hazırladığı kitapta bulunan[4] 158 şiirden 19 tane daha fazladır. Böylece Veysel’in en çok sayıda şiirinin yer aldığı değerli bir kaynak elimize ulaşmış oluyor. Kültür Bakanlığı’nın hazırladığı prestij kitabını hariç tutarsak, Veysel hakkındaki en temiz ve net basılmış resimleri de bu kitapta bulabiliyoruz. Kitabın son 66 sayfası siyah-beyaz ve renkli fotoğraflardan oluşan eşsiz bir Veysel albümüdür[5]. Eseri kültür hayatımıza kazandıran Dr. Doğan Kaya‘ya ve Sivas Valisi Dr. Hasan Canpolat‘a sonsuz teşekkürler.

1973 yılının Nevruza gebe bir sabahında kaybettiğimiz Veysel, belki de hakkında en fazla konuşulan, yazılan ve gündemde tutulan halk ozanıdır. 20. yüzyılda yaşamış olması çok tanınmasına ve anılmasına vesile teşkil edebilir. Ama 20. yüzyılda yaşayan ve çabucak unutulan nice isimler vardır. Polikacısından en zengin simalara kadar, zaman pek çok kişinin üzerine nisyan perdesini çekti. Ama Veysel unutulmadı. Öyledir, gönülleri bağlayan köprüler, kolay kurulmadığı gibi kolay da yıkılmaz. Veysel şiirleri ve türküleri yoluyla gönül köprüleri kurmuştu. Şiirlerinde sevgiyi, kardeşliği, güzelliği, merhameti, sonsuzluğu, dert kıymetini işlemişti.

Güzelliğin on par‘etmez

O, derdi ile öylesine dost olmuştur ki kendisini terk edip giden karısının ardından yaptığı sitemde bile kin ve nefret bulamazsınız. Veysel, sadece aşkını söyler. Aşk adamıdır çünkü... Gerisi onu ilgilendirmez. Onun gönlü aşk dergâhıdır. Bu dergâhtan nasiplenip nasiplenmemek karşıdakinin bileceği iştir.

Güzelliğin on par‘etmez

Bu bendeki aşk olmasa

Eğlenecek yer bulaman

Gönlümdeki köşk olmasa

Burada merkez aşktır. Her nesneye değeri o verir. Gönlünde aşk köşkünü kurduran, Veysel‘e o hazzı tattıran kişi, artık onun için kötü değildir. Kendisini bırakıp gitse bile... Zira aşk ülkesi, âşık olunan kişi ile anlam kazanır. Kıvılcım gönülleri tutuşturmuş ve âlem aşk ile dolmuştur artık. Âşık kendi içinde yaşayabileceği ortama kavuşmuştur. Özge bir dünya kurmuştur. Ölümsüzlüğü, aşkın hükümran olduğu bu dünyada kazanacaktır.

Senden aldım bu feryadı

Bu imiş dünyanın tadı

Anılmazdı Veysel adı

O sana âşık olmasa

(Kaya, 114)

mısraları Veysel‘in gönlündeki ateşin gücünü gösterir. Bu sebeple o ateşi meydana getiren kıvılcıma kızmak ne kelime, minnettar kalır.

Veysel’in aslında trajik bir hayatı vardır. 7 Yaşında iken kaybedilen bir göz.12 yaşında ikinci gözün kaybedilmesi... Köy hayatının zorlukları, ilk eşinin, yanında çalıştırdığı birisiyle kaçışı... Karanlığa mahkûm olarak sürdürülen bir hayat... Bu şartlar pek çok kişiyi isyana ve bunalıma sürüklemeye yeterlidir. Ama Veysel’in yaslandığı güçlü bir gelenek vardır. Âşıklık geleneği onu kendi girdabına çekerek, hayata ve insanlara düşman olmak için her şartın bulunduğu ortamdaki kişiyi, sevgi ve birlik timsali bir Âşık Veysel olarak, kültür dünyamıza armağan eder. Veysel bu dertleri çekmese, onların kıymetini bilmesi idi, bugün sözleri gönlümüzü titreten Âşık Veysel olamazdı…




--------------------------------------------------------------
RAHMAN ve RAHİM olan ALLAHın adı ile ..
09/29/2024



*** SanalKahve.com 2008-2023 ***