REKLAM

Paylaş:
RSS 1.0     RSS 2.0

Toplam bakislar: 1839 - Toplam yanitlar: 1

GONDEREN: SuKuT_ on 10/07/2010 12:27:37


 

HER KİM ZERRE KADAR BİR İYİLİK İŞLERSE KARŞILIĞININ AYNISINI GÖR

&a mp;amp;amp;amp;amp;amp;lt;!-- @page { size: 21cm 29.7cm; margin: 2cm } P { margin-bottom: 0.21cm } --&amp ;amp;amp;amp;amp;amp;amp;gt;
Allah Teâlâ Kur'an'da şöyle buyurmadadır:

Her kim zerre kadar bir iyilik işlerse karşılığının aynısını görecektir. Her kim de zerre kadar bir kötülük, şer işlerse, karşılığının aynısını görecektir.

Osman (r.a), zenginliğin şükrünü eda etmek için muhtaçlara bol bol ikramlarda bulunur, fakat kendisi gayet mütevâzi yaşardı.

Medine'de kıtlık olduğu bir sırada Osman (r.a), Şam'dan yüz deve yükü buğday getirtmişti. Sahabe-i Kiram satın almak için yanına koştular. Ancak o, “Sizden daha iyi alıcım var. Sizden daha iyi kâr veren var” dedi. Sahabiler bunu Ebûbekir (r.a)'e bildirip üzüldüklerini ifade ettiler. Ebûbekir (r.a), Osman (r.a)'ı herkesten iyi tanıdığı için onlara şöyle dedi:

“O Resûlullah'ın damadı olmakla şeref kazanmıştır. Cennette de onun arkadaşıdır.Siz onun sözünü yanlış anlamışsınızdır. Buyurun, berâber gidelim ve durumu kendisinden öğrenelim.”

Osman (r.a)'ın yanına vardıklarında Hz. Ebûbekir, “Ey Osman, Sahabîler sözlerine üzülmüşler. Ne dersin? Meselenin aslı nedir?”

Hz. Osman şöyle cevap verdi: “Ey Resûlullah'ın halifesi! Onlardan daha iyi alıcı olan biri, bire yedi yüz veriyor. Biz de buğdayı bire yedi yüz verene sattık”.

Hz. Osman bu sözleriyle kervandaki malını Allah yolunda sadaka olarak verdiğini ifade ediyordu.

Nitekim az sonra yüz deve yükü buğdayı Medine'de bulunan fakir Sahabîlere karşılıksız olarak dağıtıverdi. Hz. Ebûbekir buna çok sevindi ve Hz. Osman'ı alnından öptü.

Hz. Osman'ın en büyük hususiyetlerinden birisi de cömertliğiydi. Hz. Osman servetini Allah yolunda harcamaktan çekinmezdi. Bir defasında Müslümanlar içecek su bulmakta sıkıntı çekiyorlardı. Rûme Kuyusunun suyundan başka tatlı su bulamıyorlardı. Bu kuyu ise Yahudiye aitti. Suyu Müslümanlara çok pahalıya satıyordu. Bu durum Peygamber (a.s.m) çok üzüyordu. Sahabîlerle beraber olduğu bir sırada, *”Rûme Kuyusunu kim satın alırsa, Cennette de, onun benzer bir kuyusu olacaktır”* buyurdu. Hz. Osman da oradaydı. Hemen harekete geçti. Yahudiyi buldu. Kuyuyu satın almak istediğini söyledi. Yahudi kuyunun tamamını satmaya yanaşmadı. Çok yüksek bir fiyata yarısını sattı. Osman (r.a) sevinçle Resûlullah'ın huzuruna çıktı. Kuyunun yarısını satın aldığını ve Müslümanlara vakfettiğini söyledi. Resûlullah (a.s.m), “Osman'ın hayrı ne güzel hayırdır” buyurarak onu taltif etti. Hz. Osman bilâhare kuyunun diğer yarısını da satın alarak tasadduk etti.

Her kim de zerre kadar bir kötülük, şer işlerse, karşılığının aynısını görecektir.

Yüce Allah Resulullah'a“Âyetlerimizin bir kısmını gösterelim diye” Mirac olayı vâki oldu. Cennet ve Cehennem hallerinden türlü suçların cezalarını müşahade ederek aktarsın diye. Eğer suç söz konusuysa Allah tarafından takdir edilen ceza da gerçekleşecektir.

Nitekim Allah Tealâ Kur'anda “ Âzabımız neymiş yakında iyice anlayıp bileceklerdir. Göreceklerdir Allah'ın azabının korkunçluğunu.
Allah'ın azabı neymiş yakında görecek ve bileceklerdir. Âzabımız neymiş, yakında iyice anlayacaklardır. Allah âzâbı en şiddetli olandır.
Mirac olayında âyetlerin bir kısmı gösterildi. Resulullah'tan şöyle nakledilir:
Bir takım kimseleri gördüm ki, bunları ateşten bıçaklarla boğazlıyorlardı. Tekrar diriliyorlar, tekrar boğazlıyorlardı. Daima böyle azap ediliyorlardı.
- Bunlar kimlerdir?
Diye sordum, Cebrail şöyle anlattı:

Bunlar ümmetinden haksız yere adam öldürenlerdir.(Allah Tealâ Kur'an'da 'Birbirinizi öldürmeyin' buyurmadadır. İşte Kur'an ayetlerinden olan ('İşlediklerinin karşılığının aynısı') Allah gücü her şeye yetendir. Ve O, azabı en şiddetli olandır.O'nun vâdi er, geç gerçekleşir.
De ki: Herkes karakterine göre davranır. Biz de davranmadayız.

Bunlardan başka bir zümre daha gördüm. Kulaklarından, burunlarından ve ağızlarından ateşler çıkıyordu. Her birine şiddetli, sert iki melek verilmişti. Her meleğin elinde yetmiş budaklı ateşten sopa vardı. Bu sopa ile, daima ve hiç durmadan o taifeye azap ediyorlardı. Şu tesbihi okuyorlardı.
Her şeye gücü yeten Allah sübhandır. Düşmanlarından intikam alan Allah sübhandır.
Bunlar kimlerdir?
Diye sordum, Cebrail şöyle anlattı:

Bunlar, dilleri ile imân izhar edip kalpleri küfür ve nifak dolu olan münafıklardır.
Nitekim bir Kur'an âyetinde Yüce Allah şöyle buyurur:

“İçinizde 'İnandık' deyip de inanmayanlar vardır”. (İşte dışı Müslüman, içi inkârcı ve içlerinde taşıdıkları günahın ateşi kendilerini feci şekilde yakan kimselerin halleri)

Bundan sonra bir bölük kavme daha rastladım. Gördüm ki: Bu taife ateşten bir vâdide hapsolmuşlar; ateş bunları yakıyor. Fakat tekrar tazeleniyorlar, yani vücutları yerine geliyor, yine ateş yakıyor. Böylece azap olunuyorlar.

Bunlar kimlerdir? Diye sordum, Cebrail şöyle anlattı:Bunlar anne ve babasına âsi olan kimselerdir'' dedi. Allah Kur'anda “Anne ve babanız yanınızda yaşlanacak olurlarsa onlara 'öf' bile demeyin', “Allah'ın ayetlerini hiçe sayandan daha zalim kim vardır?”, “Zalimler ise asla kurtuluşa erdirilmeyeceklerdir. Onlar için çok acı bir azap vardır. Cehennem O kimseleredir. İnkârcıların varacakları yer cehennemdir. Orada derileri yanıp eridikçe yeniden deri bitirilir.

Bunlardan başka bir kavim daha gördüm. Sırtlarında çokça yükleri vardır. Üzerlerindeki yükü dahi taşımaya güçleri olmadığı halde, halka:
Üzerimize yük vurun. Diye teklif ediyorlardı.
Bunlar kimlerdir? Diyerek sordum. Cebrail şöyle anlattı.

Bunlar insanların bıraktığı emânete hıyanet edenlerdir. Boyunlarında bu kadar yük varken, durmadan zulüm yollu halktan alınacak mal talep ederler.
Kur'anda “âdil olun. Allah, adâletle davrananları sever.”buyrulur.

Bundan başka bir kavim daha gördüm. Dudakları ve dilleri uzayıp sarkmıştı. Onların uzayıp sarkan dillerini ve dudaklarını, melekler ateşten makaslarla kesiyorlardı.
Bunlar kimlerdir? Diye sordum. Cebrail şöyle anlattı:

Bunlar, ümmetin içinden çıkıp insanları beylere ve padişahlara gammazlayan kimselerdir. Yalanlarını tasdik ettirip onları yapacakları zulümden almak şöyle dursun, bu yolda müdahane edenlerdir.
Allah Tealâ Kur'an'da 'Zâlimler asla kurtuluşa erdirilmeyeceklerdir' buyurur.

Bir cemaat daha gördüm. Melekler bunların etlerini kesiyor, kendilerine veriyor ve:
Yiyin diye emrediyorlardı. Onlar iğrenip yemek istemedikçe, melekler onları dövüyor ve zorla:
Yiyin diyorlardı.
Bunlar kimlerdir? Diye sordum, Cebrail şöyle anlattı:

Bunlar ümmetin içinde, insanların gıybetini edenlerdir.(Hased, ateşin odunu yediği gibi, sirkenin balı bozduğu gibi amelleri bozar)Gıybet edenin sevabı varsa alınır, mağdur edilene verilir ve gıybet ederek zulmettiği kimsenin boynuna da yüklendiği vebalin acısını tatmak kalır.

Bundan sonra bir kavim daha gördüm. Yüzleri siyah, gözleri gök mavi idi. Alt dudakları ayaklarına inmişti. Üst dudakları da alınlarına bitişmişti. Ağızlarından kan ve irin akıyordu. Bir ellerinde ateşten şişe var, bir ellerinde de ateşten kadeh...Ağızlarından akan kan ve irin şişe içine girip kaynıyor. Melekler de onlara:
İçin. Diye zorluyordu. Kadehleri doldurup içmek istedikleri zaman, onun kaynar şiddetinden, murdar kokusunun kötülüğünden, dayanamayıp himar gibi bağırıyorlardı. O melekler ise onları dövüyor, zorluyor ve içiriyorlardı.
Yüce Allah Kur'anda “Şarap, kumar, fal okları şeytan işi pisliklerdir”buyurur.

Bundan başka bir kavim daha gördüm. Dilleri çekilip enselerinden çıkmış suretleri domuz suretini almıştı. Altlarından ve üstlerinden azap onları sarmıştı.
Bunlar kimlerdir? Diye sordum. Cebrail şöyle anlattı:

Bunlar, ümmetinden yalan yere şahidlik edenlerdir. Hakkı iptal edip Allah'ın kullarına zulüm edenlerdir.İkindi vakti (Asr) Suresinde şöyle buyrulur: 'And olsun insanlar hüsrandadır. Fakat inanan ve iyi işler işleyenler ile, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsite edenler müstesnâdır.

Bunlardan başka bir güruh gördüm. Karınları şişip aşağı sarkmıştı. Ellerine ve ayaklarına köstek vurmuşlardı. Ayağa kalkmak istediklerinde, karınlarının büyüklüğünden kalkamıyor, yere yıkılıyorlardı.
Bunlar kimlerdir?Diye sordum, Cebrail şöyle anlattı:

Bunlar insanların mallarını zulüm yollu yiyenler ve faiz alanlardır. Yani ümmetin arasında.
Nitekim Allah Tealâ 'Faiz yiyenler, Allah ve resulüne savaş açmış gibidir'Faizin her çeşidi ayağımın altındadır.(de)'buyurmadadır.

Bir başka cemaat daha gördüm: Melekler onların başını taşla eziyordu, yine yerine geliyordu. Yine eziyorlardı, tekrar o ezilen başlar bütün oluyordu. O kimseler bu şekilde azap olunuyorlardı. Bunlar kimlerdir? Diye sordum. Cebrail:

Bunlar senin ümmetinden namazı terk edenlerdir. Bir de rükûdan kalkarken, başlarını tam doğrultmayıp rüku ve secdeleri birbirine karıştırıp namazı düzensiz, tertipsiz kılanlardır.

Bu arada bir cemaat daha gördüm, aç ve çıplak halde idiler. Çevrelerinde ateşten otlar bitmişti. Melekler, onları hayvan güder gibi, o ateşten otları yemeğe sürüyorlardı. Bunlar kimlerdir? Diye sordum. Cebrail:

Bunlar, ümmetinden mallarının zekâtını vermeyenlerdir. Yoksullara, zaiflere, çaresizlere, yetimlere, dul kadınlara merhamet etmeyenlerdir.
Kur'an'da 'Namaz kılın, zekât verin, yoksullara yardım edin' buyrulur.

Bir güruh daha gördüm. Melekler tarafından ateşten makaslarla elleri kesiliyor tekrar yenileniyordu. Tekrar kesiliyor her defasında yenileniyordu. Bu böylece devam ediyordu. Bunlar kimlerdir? Diye sordum. Cebrail:

Bunlar hırsızlık edenlerdir.
Kur'an'da 'Hırsızlığı sâbit olanın elini kesin' buyrulur.

Bir cemaat daha gördüm. Yanlarında nefis yemekler duruyordu. Bir taraflarında da kokmuş, murdar olmuş et duruyordu. Ama o enfes yemeklerden yemiyor, hatta dönüp bakmıyor, o kokmuş murdar etten yiyorlardı. Bunlar kimlerdir? Diye sordum. Cebrail şöyle anlattı:

Bunlar erkek ve dişi ümmetlerindir. Yanlarında helâlinden hanımı dururken, haram olan zînâ ve benzeri günahları işleyenlerdir. Kur'an'da “Zînâ haramdır. Allah'a eş koşmak ile zînâ arasında bir fark yoktur.”buyrulmaktadır.

Bundan sonra bazı kimseler gördüm. Odun yığmışlardı. O odunları kaldırmak istiyorlar, fakat kaldıramıyorlardı. Tekrar üzerine odun getirip koyuyorlardı, kaldırmak istiyorlardı, fakat güçleri yetmiyordu. Tekrar üzerine odun koyuyorlardı ve böylelikle odunları arttırmaya gayret edip çalışıyorlardı.
Bunlar kimlerdir? Diye sordum. Cebrail şöyle anlattı:

Bunlar senin ümmetin içinde dünyaya düşkün olanlardır. Mallarını yeyip bitirmeye güçleri yetmezken, kanaat etmeyip çokça yığmaya çalışırlar. Dünyaya ve dünya malına muhabbet edip arttırmak için gayretle çalışıyorlar.
Allah Tealâ Kur'an'da; 'Kantar kantar altına, gümüşlere, nişanlı atlara, evlâtlara düşkünlük dünya hayâtının metâlarıdır. Biriktirdikleri altın ve gümüşlerle alınları, sırtları, yanları dağlanır buyurmadadır.

Bundan sonra bir kimse gördüm. Kuyudan su çekiyordu. Zahmetlerle kovayı kuyunun ağzına getirdiği zaman, içinde hiç su bulamıyordu. Zahmetten başka eline bir şey geçmiyordu. Bunun durumunu da sordum, Cebrail şöyle anlattı:

Amellerini(iş ve ibadetlerini) Allah için hâlis etmeyip riyakârlık edenlerdir. Dünyada zahmet çekip amel işlerler, ama riya ile. Ahirette bu amellerinden ötürü, kendilerine Hiçbir sevap verilmez. Hatta azaba uğrarlar.
Kur'an'da şöyle buyrulur. 'Allah riyâkârların cezasını verecektir. Allah'a içten inanın ve O'nun bildirdiklerine uyun.
Allah Tealâ bir Kur'an ayetinde ”Onlar aldanış içindeler ve büyük yanılgıdalar. İşte o kimseler gafillerin ta kendileridir. Onlar kör, sağır ve dilsizdirler. Gerçeği akletmezler.

” Eğer inanmış, fakat gaflete dalıp hazırlanmak hususunda gevşeklik göstermişsen zararın ve hüsranın ne büyüktür?

İmanının seni Allah'ın rızasına, ibadet yapıp, günahları terk etmeye yöneltmezse, o, imânın sana ne faydası vardır?






--------------------------------------------------------------
RAHMAN ve RAHİM olan ALLAHın adı ile ..




GONDEREN: Zerre on 10/07/2010 13:08:50


İyilik yapmak ve bu konuda yardımlaşmak kadar, kötülükten sakındırmak da müslümanların görevleri arasındadır. Mümin kişi gördüğü kötülükleri, ister büyük ister küçük olsun, eliyle düzeltmeye, o fenalığa engel olmaya çalışmalıdır. Bunu yapamayanların kötülük yapanlara nasihat etmeleri, yaptıklarının çirkinliğini anlatmaları, sözle onları kötülükten vazgeçirmeye çalışmaları gerekir. Eğer böyle davranılırsa kötüler ve kötülükler azalır. İyilik yaygınlaşır. Toplum huzur bulur. Aksine davranış kötülüklerin salgın gibi her tarafa yayılmasına, toplumun içten çökmesine sebep olur. Bunun içindir ki dinimiz, iyiliği emir ve kötülükten alıkoymayı (emr bi'l-ma'rûf nehy ani'l-münker) müslümanların yapmaları gereken en önemli görevleri arasına almıştır.

Anlamlı ve ders niteliğinde harika bir yazi..
Yürekte o 'küçücük nur' var oldukça iyilikler bitmez,
Yüreğine emegine sağlık,

Back To Top
09/29/2024



*** SanalKahve.com 2008-2023 ***