REKLAM
SuKuT_
PROFIL   RESIMLER   BLOGLAR   MISAFIR DEFTERI   ARKADASLAR   FAVORILER   VIDEOLAR  
 
RAHMAN ve RAHİM olan ALLAHın adı ile ..

mem_gold SITE DISINDA

Erkek
42 Yasinda
bilmiyom
Turkiye



DIN: Musluman
MESLEK: Artist
MEDENI HAL: Evli
UYELIK TARIHI: 07/13/2010
YILDIZI: Basak burcu
SON GIRIS: 11/20/2010 13:33:45
REYTINGIM: 9.99

arife tarif gerekirmiki bilen bilir bizi bilmeyenlerde bilmek isterseler bilirler..


YALAN DÜNYA

“Yalan dünya” tabirini duymuşuzdur “Dünya fanidir” diye hep söyleriz Ama acaba tutum ve davranışlarımız bu sözümüzü doğruluyor mu?Evet, insan maddi hayata bu dünyada gözünü açar ve bir algı yanılmasıdır başlar Nedir bu algı yanılması? Bütün hayatı, bu dünyadan ibaret sanmak… Ne zamandan beri Müslümansın sorusuna ne cevap veririz? “Kâlu belâ”dan beri Ne zamandır bu? Ruhlarımızın yaratıldığı an Yani bizlere canlılık bahşeden ruhlarımız, bedenimizden önce de vardı Ölünce ne olur? Bedene giren ruh ayrılır ve alem-i ervahtaki yerine gider Yani ruhun hayatı devam eder Kabir hayatı sonrasındaki sur ile ahiret hayatı başlarememiz o ki, dünya hayatı, bu serüven içinde, “ruh meal-ceset” yaşanan kısa bir süreyi ifade eder Peygamber efendimizin tanımıyla, uzun yolculuk esnasında bir ağaç gölgesinde dinlenmek için geçirilecek bir vakit
Nitekim bu aldanıştan uzaklaşmamız için Rabbimiz Fâtır Sûresi 5 ayette bizleri uyarmaktadır Ayeti meal ve yorumuyla hatırlayacak olursak; “Ey insanlar! Allah’ın vâdi gerçektir” Yani Kur’ân ve hadislerde haber verilen, ahiret hayatı vardır ve gerçekleşecektir
“Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın” Dünyada huzurlu ve mutlu yaşayacağım diye mal-mülk biriktirirken, ahiret hayatını ve her yaptığınızın hesabını vereceğinizi unutmayın
“Ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!” Sizi O’nun rahmetine çok aşırı güvendirmesin ‘Nede olsa Allah affeder’ deyip günahlara dalmayın, boğulursunuz Şeytan insana yaptıklarını hoş gösterir Dünyanın gerçek, ahiretin hayal gibi hissedilmesine sebebiyet verebilir Bazılarına ‘oraya giden ve gelen mi var?’ dedirtir Bazılarının inandığından farklı bir hayat yaşamasına sebebiyet verir
Dünya kalbe saplanınca…
İtiraf etmek gerekir ki; Dünya ve ahiret dengesini sağlamak, her şeyin, makam, mevki ve para ile değerlendirildiği bir asırda zordur Dünyanın geçici olduğunu birçok müslüman söyler Ama onların davranışları çoğu defa söylediklerini yalanlar mahiyettedir Dünyanın kalbimizi işgal ve meşgul etmesi, ibadetlerden haz almamızı da engeller Dengeli davranışlar ancak, insan tabiatına ters düşmeyen İslâmî bir eğitim ve ruhu huzura kavuşturan bir hayat sistemiyle mümkün olabilir
İslam kimliğine sahip olmasına rağmen, İslâmî bakış açısına ve basirete eremeyen kişilerin, fikirleri de bulanık ve karışıktır Böyle kimselerin inancı ve yaşayışları arasında da uçurum vardır Diğer bir deyişle bunlar, inancının gereğinden habersizdirler Önce kabul ettiklerini, yolda giderken inkâr eder hale gelebilirler Gerçeğe uyacağına, hakikatleri kendine uydurma hastalığı baş gösterir Tabi böyle olunca da, çelişki, zanlarla dolu bir beyin ve dengesiz davranışlar açığa çıkarDünya ahiret dengesi de ahiret aleyhine bozulur Bütün gününü ve ömrünü dünyevi hedefler için harcayabilen kişi, 10’ar dakikadan 50 dakikasını Rabbinin huzur ve mutluluk çağrısına ayıramaz
Oysa, bilinçli müslüman; iman, duygu, düşünce ve davranış dengesini kafa, kalp ve bedende gerçekleştiren insandır
Dünya hayatının bizi nasıl oyaladığını görebilmek için yakın ve uzak hedeflerimizi gözden geçirmemiz yeterli olacaktır Kariyer yapmak, ev, araba sahibi olmak, zengin olmak vs Peki nerde kaldı ebedi hayat yatırımı? Akıllı adam ve Müslüman, öngörülü davranıp ebedi hayata yatırım yapan kişidir Bir ayetin kültürümüze yansıması olarak hep söylenir, “ne verirsen elinle o gider seninle” (Bkz Müzzemmil,73/20)
İnsan tabiatında dünyeviliğe düşkünlük vardır Ama Müslüman olduğunu söyleyen insan, Allah’ın değer verdiği şeyleri tercih etmek durumundadır “Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır” (Âl-i İmrân, 3/14) Akıllı adam neticeye göre davranır
Din tembelliği benimsemez
Bilinçli Müslüman, hayatını Kur’ân ve Sünnet’in hükümlerine azami ölçüde uydurmağa çalışarak kişisel bütünlüğe erişir Bilgi, inanç, davranış, günlük hayat tarzı birbirini desteklemeyecek olursa, dengesiz bir kişilik ortaya çıkar Bu dengesizlik, söz ve davranış uyumsuzluğu da -Allah muhafaza- münafıkların özelliklerindendir
Dünyayı kazanalım derken, ebedi hayatı kaybetmemek gerekir Bazıları belli menfaatlere erişmek için; sıhhatlerini, huzurlarını, ömürlerini feda ederler Netice olarak, hem dünyayı hem de ahireti kaybederler Hayatımız belirsiz, faydasız ve irdelenmemiş bilgiler üzerine kurulursa; İslami bir istikamet olmayacak, günlük hayatın sarsıntıları, kişinin dengesini bozacaktır
Tarihte ve günümüzde tasavvuf adına çalışmamayı adet edinmiş kimselerin, kendi miskinliklerini dine ve onun üst seviyeli bir uygulaması olan sofiliğe yükleme hakları yoktur En güçlü tasavvuf ekollerinden biri olan Nakşibendîliğin en önemli vasıflarından biri, dışı halk ile, içi Hakk ile olabilmektir
Tembelliğe ne din, ne de tasavvuf cevaz verir Tasavvuf ehli, dünyayı tamamen terk etmekten ziyade, dünyayı kalbine koymamaya çalışır Çünkü kalp Allah’ın feyiz ve nurunun tecelligâhıdır O nurun tecelli edebilmesi için kalp günah ve dünyevilikten arındırılmalıdır ki, Allah’ın nuru o kalbde tecelli etsin Misafir gelecek ev temizlendiği gibi, Allah’ın feyzinin ve Hz Peygamberin sevgisinin yerleşmesi istenen kalp de her türlü fenalıktan arındırılmalıdır
Denge insanı olan müslüman için ölçü, açık ve nettir “Hemen ölecekmiş gibi ebedi hayat için çalışırken, kalıcı bir eser bırakabilmek için de dünya için çalışmalıdır”
Ayetlerle dünya hayatının iç yüzü
Dünyakelime olarak, “aşağı” manasına gelir ve kendisine aşırı bağlananları aşağılaştırır Menfaatçilik, insani değerleri öldüren bir tehlikedir İnsanın dünya ve ahiret ile irtibatındaki zaafı, Kıyame Sûresi 20 ve 21 ayette Rabbimiz: “Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyorsunuz da, ahireti bırakıyorsunuz” ifadesiyle dile getirmekte ve bu durumdaki kişileri kınamaktadır
Hayat rehberimizdeki Fecr Sûresi’nin 15’ten 25’e kadar ayetlerini bu noktada meal ve yorum olarak bir hatırlayalım:
15- “İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde “Rabbim bana ikram etti” der” Varlık zamanında iyidir, keyfi yerindedir”
16- “Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa, o vakit de, “Rabbim beni zillete düşürdü” der” Kötülükleri kendinden bilmez, bahane arar”
17- “Hayır, doğrusu siz (Allah’tan ikrâm bekliyorsunuz, birbirinize ziyafet çekiyorsunuz ama kendiniz) yetim, muhtaç ve fakirlere ikrâm etmiyorsunuz”
18- “Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz,” Teşvik etmek sözlü veya fiili olabilir Sözlü teşvikin geçerli olabilmesi için, fiili olarak bunun icra edilmesi gerekir
19- “Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz” Kardeşler arası miras kavga ve ihtilafları göz önünde bulundurulunca, bu ayet daha net anlaşılabilir
20- “Malı aşırı biçimde “yığmacasına” seviyorsunuz” Paralar, katlar, yatlar, arabalar, vs
21- “Hayır hayır! Yer birbiri ardınca sarsılıp dümdüz olduğu zaman,”
22- “Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır)”
23- “O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!” O zaman pişman olmamak için günlük hayatımızda ahirete de yer ayırmalıyız İbadet, tutum ve davranışlarımız ile hesabını verecek şekilde yaşamalı, ahiret sermayesi biriktirmeliyiz
24- “Keşke bu (ahiret) hayatım için önceden bir şey yapsaymışım der”
25- “Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez” İş işten geçmiş olur Son pişmanlık fayda vermez
Dünya bizi aldatmasın, ahiret hayatı gerçektir Aldanıp aldanmadığımızın göstergesi; fani dünya için neler yapıyoruz, ebedi hayat için neler yapıyoruz? Sorusuna verdiğimiz cevaptır Hayat sermayesini dengeli bir insan ve iyi bir kul olarak değerlendirebilenlere müjdeler olsun..

saygılarımla





‘GÜNAHKARIM, SUÇLUYUM AMA ÜMİTLİYİM!’

Dikkat, günah normalleşiyor!

Geçtiğimiz günlerde bir sohbet esnasındaydı; anne, delikanlılık çağındaki oğlundan dert yanıyordu:

— Oğlum zamanını televizyon karşısında, bilgisayar başında geçiriyor. Onu ikaz ediyorum: “Oğlum, müstehcen sözler, günahı tasvir eden manzaralarla dolu olan bu tür şeyleri seyretme, günah işlemiş olursun. Hem, ömrünü boşa harcamak da israftır, günahtır. Ömrünün hesabını vereceksin” diyorum, ama kulak asmıyor. Zaman zaman bana cevap yetiştiriyor ve diyor ki: “Aman anne! Elalem neler yapıyor. Ben ne yapıyorum ki? Sadece televizyon seyrediyorum.”

Bunun benzerini sadece gençler değil, belki yetişkinler de söylüyor yahut içinden geçiriyor. Ahir zamanda Müslüman olmanın, günahla, kötülükle mücadele etmenin zorluğunu en yakınlarımızdan nefsimize kadar her yerde yaşıyoruz.

Peygamber Efendimizin kıyamet alâmetleri hakkındaki hadisi şeriflerinde haber verdiği zamanları idrak ediyoruz. Günahların alabildiğine yaygınlaştığı, haramların helâl sayılarak alenî işlendiği günlerdeyiz. Etrafımıza baktığımızda, Allah’ın çirkin görüp insana yakıştırmadığı pek çok ‘fahşa’ ve ‘münker’in normalmiş gibi işlendiğine şahit oluyoruz.

Böyle bir zamanda yaşamanın en büyük fitnesi olarak, biz de tesir altında kalıyoruz. En azından günahlara karşı hissetmemiz gereken nefret duygusu aşınıyor. Bir Müslüman’a yakışan duygu hali, Allah için sevmek, Allah için buğzetmek olduğu halde, kalplerimizde Allah’ın buğz ettiği çirkinliklere karşı hissetmemiz gereken tiksinti ve nefreti hissedemez hale geliyoruz.

Lâğım işçilerinin burunlarının kötü kokuya alışması gibi bizim de kötü davranışlara karşı tepkimiz azalıyor. Yavaş yavaş gözümüz her çirkinliğe ve hayâsızlığa alışıyor. Kalplerimizi gaflet bürüyor, sanki iman şuurumuz ve takva hissimiz, davranışlarımız üzerindeki tesirini yitiriyor.

Herkes günahkâr olsa da…
Bize ne oluyor?

Her ne kadar büyük günahları bilerek, isteyerek işlemesek bile, artık alışkanlık peyda ettiğimiz türden günahlar gözümüzde küçülüyor. Belki de nefsimiz, etrafımızda işlenmekte olan günahlara bakıp kendi günahlarını küçük görüyor. Hatta başkasının günahı onun için bir perde, bir bahane, bir sığınakmış gibi kendisine paye çıkarıyor.

“Canım, ben ne yapıyorum ki? Elalem daha neler neler yapıyor. Benimkisi o kadar da önemli bir günah değil ki!” demeye başlıyor.

Sanki -hâşâ- Allah’ın melekleri büyük günahları yazmaktan yorulacak da bizimkini küçük görüp yazmaya değer bulmayacakmış gibi bir gaflet istilâ ediyor kalbimizi… Yahut “Allah’ın cehenneminde bize yer kalmayacak da bu sayede kurtulacakmışız” zannediyoruz.

Belki de şeytan bizi Allah’ın rahmetiyle kandırıyor.
“Allah merhametlidir. Bak, bir sürü insan her türlü günahı işlediği halde onlara bol rızık veriyor. Nasıl olsa seni de affeder.” diye aldatıyor.

Evet, doğrusu Mevlamız çok affedicidir, tövbe edenleri affetmeyi sever. Bize günahımız sebebiyle ümitsizliğe düşmememizi bildiriyor. Ne kadar günahımız olsa da tövbe edersek bağışlayacağını bildiriyor. Ama öte yandan Rabbimiz, Resulü vasıtasıyla gönderdiği vahyinde, hiç ummadığımız şeylerden hesaba çekileceğimizi de haber veriyor. Bir gün amel defterleri elimize verildiğinde: “Bu nasıl bir kitap, büyük küçük demeyip her şeyi kaydetmiş.” diyeceğimizi de hatırlatıyor.

Affedilme garantisi mi var?

Hesap gününün, aldırmazlık içinde günah işleyenler için çok sıkıntılı geçeceğini bildiren pek çok ayeti kerime var. Hatta Rabbimiz, o gün hakkında kullandığı bir ifadede “Abusen kamtarira” diyerek onu sanki asık yüzlü, ciddi ve kolay memnun olmayan bir kimseye benzetiyor. (İnsan: 10)

Böyleyken, bizler sanki Rabbimizin bizi kolayca bağışlayacağına garantimiz varmış gibi rehavet içindeyiz. Allah’ın affını asıl hak edenlerin, günahlarını büyük görüp pişmanlık duyan, Allah’tan çok korkan, samimî müminler olduğunu unutuyoruz.

Tüylerimizi diken diken eden bir hadisi şerifinde, Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Mü'min günahını şöyle görür: ‘O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Fâcir ise günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür.” (Buharî, Da'avât 4;)

Sahabei Kiram’dan her biri, kendisi hakkında endişe taşıyordu, “Acaba biz mümin miyiz, iman üzere ölecek miyiz?” diye. Cennetle müjdelenmiş olanları bile buna güvenmiyorlar, “Bende nifak alameti görüyor musun?” diye birbirlerine soruyorlardı.





Cehennemliklere mi özenelim!

Peki, biz ne yapıyoruz? Günahlarımızı küçük görürken, neyle mukayese ediyoruz? Yoksa Allah’ın katında hiçbir kıymet taşımayan, bu yüzden de Allah’ın bu dünyada kendi hallerine terk ettiği kişilerin hallerine bakıp kendimizi onlarla mı mukayese ediyoruz? Herhâlde,
“Onlar gülüp eğlenerek, sevinç ve gurur içinde günah işledikleri halde, başlarına bir şey gelmediğine göre, bize de bir şey olmaz” zannediyoruz…

Oysa Rabbimiz bir kısım insanlar hakkında Tövbe suresi 55. ayetinde buyuruyor ki: “Onların malları, evlâtları sakın seni imrendirmesin. Bu, Allah'ın onları dünya hayatında bu gibi şeylerle azaba uğratmasından ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murat etmiş olmasından başka bir şey değildir.”

Öyleyse Müslümanlar kendinden emin bir şekilde günah işleyip gururlanarak dolaşanların haline aldanmamalıdır. Bunun Allah’ın rahmetinden kaynaklandığını sanmamalıdır.

Her ne kadar hiç kimse için Allah’ın rahmetinden ümit kesilmezse de Allah’ın haramlarını helâl sayarak ve alenî bir şekilde işleyenler, eğer bundan tövbe etmeden ölecek olurlarsa bu dünyada korkusuzca günah işlemenin karşılığını, çok büyük korkularla yüz yüze kalarak ödeyeceklerdir. Öyleyse korkusuzca günah işleyenlerin hali bizi asla günah konusunda gevşekliğe sürüklememelidir.

Elbette Müslümanlar kaçınamadıkları günahları sebebiyle şiddetli bir ümitsizliğe de düşmemelidir. Günümüz dünyasında haram kazançlar, batıl sözler, tehlikeli münasebetler, pek çoğumuzu çepeçevre kuşatmıştır. Bilhassa gençler için günahlara kapılmak son derece kolayken, sakınmak ise hayli zordur.

Suçluluk hissi ve vesvese

Günah işlemek, mümin bir insanın ruhunda hiç kuşkusuz bir çelişkiye sebep olur. Bilhassa iman ettiği halde günaha götüren yollara karşı çekingen olmayan mümin, sık sık hataya ve günaha sürüklenecek, bundan dolayı da kalben sürekli suçluluk duyacaktır. Zaten Resûlullah (s.a.v.) günahı; “kalbe sıkıntı veren ve diğer insanların öğrenmesinin hoşa gitmeyeceği iş ve davranış” şeklinde tanımlamaktadır.

Kişiyi tövbeye ve tevazuyla kulluk etmeye yönelttiği takdirde faydalı olacak bu suçluluk hissi de bazen şeytanın vesvesesine sebep olabilir. Bilhassa tövbeyi erteleyen, günahın pasını giderecek salih amellere yönelemeyen müminler, bu suçluluk hissiyle ümitsizliğe düşüp Allah’ın huzurundan uzaklaşabilirler.

Günahın zararı nasıl giderilir?

Bazen de kişi bu sıkıntıdan kurtulmak için günahını unutmak ister, kendisini dünya meşgalelerine vurur, hatta yeni yeni günahlar işler. Peygamber Efendimiz buna işaretle, günahın şarap içmek gibi sarhoşluk verdiğini, yani kişiyi gaflete ve umursamazlığa sürüklediğini bildirmektedir. Çünkü günahın kalpte bıraktığı iz, verdiği zarar, zamanla kalbi duygusuzlaştırır. Zaten günahın asıl zararı da budur.

Bu sebepledir ki Resulullah (s.a.v): “Bir günah işlediğiniz zaman, onu yok edecek bir hayır amel yapın.” buyurmaktadır. Nitekim Peygamberimiz kendisine başvurup, “Ben günah işledim” diyen kişiye “Annene iyilik yap. O da yoksa teyzene iyilik yap” diye tavsiyede bulunmuştur. Abdest almanın, beş vakit namaz kılmanın, nafile namaz kılmanın, günah kirlerini gidereceğini bildiren hadisi şerifler vardır.





Bu hadisi şerifler bize şunu düşündürmektedir: Demek ki insan günah sebebiyle kendisi hakkında fena düşüncelere ve vesveselere kapıldığı zaman, hemen bir iyilik veya ibadet yapmalıdır ki kalbine iyiliğin sevinci ile birlikte yeni bir ümit doğsun. Böylece günah Allah ile kul arasına giren bir ümitsizlik perdesine sebep olmasın.

Yine İslâm’da günahını itiraf etmek tavsiye edilmez. Aksine Peygamberimiz “Allah’ın örttüğü bir günahı açığa vurmamak gerektiğini” bildirmiştir. Kişi günahını açığa vurdukça bunu benimser, arsızlaşır. Öyleyse tamamen vazgeçebileceğini zannetmese bile kişi en azından günahını gizli tutmalıdır ki, bir gün olup vazgeçmeyi ümit edebilsin.

Tövbeyi asla ertelememeli

Bunun yanında, Müslümanlar tövbeyi asla ertelememelidir. Velev ki tövbeye sadık kalmak mümkün olmasa bile yine de tövbe edilmelidir. Hz. Ebu Bekir’den rivayet edilen bir hadiste Resulullah buyurdular ki: “İstiğfar eden kimse, günde yetmiş kere de tövbesinden dönse günahta ısrar etmiş sayılmaz.”
(Tirmizi, Daavât 119)

Elbette burada kastedilen istiğfar, samimiyetle pişmanlık duyup affedilmeyi istemektir. Kişi samimiyetle pişman ise zayıflığı sebebiyle tekrar günaha dönüyor olsa da Allah affeder. Ancak kişinin günahını ehemmiyetsiz görerek devam ederken, dilinin ucuyla “tövbe, estağfirullah” deyip geçmesi, gerçek manada tövbe değildir.

Bilhassa bile bile ve isteyerek haram lokma ve kul hakkı yemeye devam etmek, kişinin tövbesinin kabul olmasına mani olabilir. Çünkü haram lokma ile beslenen vücut, salih ameller işlemeye yönelemez. Maneviyatı zayıfladığı için buna kuvvet bulamaz. Ayrıca Allahu Teâlâ kul haklarını affetmeyeceğini, bunların bizzat hak sahiplerine ödenmesi icap ettiğini bildirmektedir.

Bununla birlikte, yine de kişinin tövbeden yüz çevirmesindense tövbe ve istiğfara devam etmesinden fayda umulur. Ne de olsa insan inandığı ve diliyle söylediği sözden etkilenir. Diliyle affedilmeyi talep etmeye devam eden kişinin, sonunda affedilmek için hatadan vazgeçmeye azmetmesi umulur. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz, hiçbir şart koşmadan tövbe ve istiğfar etmemizi tembih etmektedir.

Kulluğun ifadesi; İstiğfar

Esasen kusursuz günahsız kul yoktur. Günahlardan kaçınmaya en fazla titizlenen kişilerin bile zayıf oldukları bir konu olabilir. Hadisi şerifte: “İnsanoğlunun her biri hatakârdır. Ancak hatakârların en hayırlısı tövbekâr olanlarıdır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 50) buyrulmuştur.

Hem Peygamberimiz günahsız olup kendimizi beğenmemizdense hatalarımızdan dolayı tevazuyla istiğfar etmemizi daha hayırlı görmüştür. Peygamber Efendimiz “kendisinin de günde yetmiş defa istiğfar ettiğini” bildirmiştir. Günah işlemediği, hatalarının da bağışlandığı müjdelenmiş olduğu halde, o da kendine göre ufak tefek gaflet sayılabilecek anları için yahut tevazusundan ve kulluk edebinin bir icabı olarak çokça istiğfar etmiştir.

Zaten istiğfar, Allah ile kul arasındaki en kuvvetli bağdır. Bütün ibadetlerin özü ve manası olan boyun eğme, sığınma ve yalvarmanın en iyi ifadesi istiğfarda mevcuttur. Mümkün olsa da hiçbir günah işlemeden yaşamayı başarabilsek bile kulluğumuzun kifayetsizliği başlı başına bir istiğfar sebebidir.







Vurana elsiz gerek,
Sövene dilsiz gerek,
Derviş gönülsüz gerek..
Kalp eğer taş ise kırılır..kalp odun ise kırılır..kalp odun değildir kırılsın..
Kalp kalp ise kırılmaz..
Dünya bizi nasıl aldatıyor ?


“Yalan dünya” tabirini duymuşuzdur. “Dünya fanidir” diye hep söyleriz. Ama acaba tutum ve davranışlarımız bu sözümüzü doğruluyor mu?

Evet, insan maddi hayata bu dünyada gözünü açar ve bir algı yanılmasıdır başlar. Nedir bu algı yanılması? Bütün hayatı, bu dünyadan ibaret sanmak…

Ne zamandan beri Müslümansın sorusuna ne cevap veririz? “Kâlu belâ”dan beri. Ne zamandır bu? Ruhlarımızın yaratıldığı an. Yani bizlere canlılık bahşeden ruhlarımız, bedenimizden önce de vardı. Ölünce ne olur? Bedene giren ruh ayrılır ve alem-i ervahtaki yerine gider. Yani ruhun hayatı devam eder. Kabir hayatı sonrasındaki sur ile ahiret hayatı başlar.

Dememiz o ki, dünya hayatı, bu serüven içinde, “ruh meal-ceset” yaşanan kısa bir süreyi ifade eder. Peygamber efendimizin tanımıyla, uzun yolculuk esnasında bir ağaç gölgesinde dinlenmek için geçirilecek bir vakit.

Nitekim bu aldanıştan uzaklaşmamız için Rabbimiz Fâtır Sûresi 5. ayette bizleri uyarmaktadır. Ayeti meal ve yorumuyla hatırlayacak olursak; “Ey insanlar! Allah'ın vâdi gerçektir.” Yani Kur’ân ve hadislerde haber verilen, ahiret hayatı vardır ve gerçekleşecektir.

“Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.” Dünyada huzurlu ve mutlu yaşayacağım diye mal-mülk biriktirirken, ahiret hayatını ve her yaptığınızın hesabını vereceğinizi unutmayın.

“Ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!” Sizi O’nun rahmetine çok aşırı güvendirmesin. ‘Nede olsa Allah affeder’ deyip günahlara dalmayın, boğulursunuz. Şeytan insana yaptıklarını hoş gösterir. Dünyanın gerçek, ahiretin hayal gibi hissedilmesine sebebiyet verebilir. Bazılarına ‘oraya giden ve gelen mi var?’ dedirtir. Bazılarının inandığından farklı bir hayat yaşamasına sebebiyet verir.

Dünya kalbe saplanınca…

İtiraf etmek gerekir ki; Dünya ve ahiret dengesini sağlamak, her şeyin, makam, mevki ve para ile değerlendirildiği bir asırda zordur. Dünyanın geçici olduğunu birçok müslüman söyler. Ama onların davranışları çoğu defa söylediklerini yalanlar mahiyettedir. Dünyanın kalbimizi işgal ve meşgul etmesi, ibadetlerden haz almamızı da engeller. Dengeli davranışlar ancak, insan tabiatına ters düşmeyen İslâmî bir eğitim ve ruhu huzura kavuşturan bir hayat sistemiyle mümkün olabilir.

İslam kimliğine sahip olmasına rağmen, İslâmî bakış açısına ve basirete eremeyen kişilerin, fikirleri de bulanık ve karışıktır. Böyle kimselerin inancı ve yaşayışları arasında da uçurum vardır. Diğer bir deyişle bunlar, inancının gereğinden habersizdirler. Önce kabul ettiklerini, yolda giderken inkâr eder hale gelebilirler. Gerçeğe uyacağına, hakikatleri kendine uydurma hastalığı baş gösterir. Tabi böyle olunca da, çelişki, zanlarla dolu bir beyin ve dengesiz davranışlar açığa çıkar. Dünya ahiret dengesi de ahiret aleyhine bozulur. Bütün gününü ve ömrünü dünyevi hedefler için harcayabilen kişi, 10’ar dakikadan 50 dakikasını Rabbinin huzur ve mutluluk çağrısına ayıramaz.

Oysa, bilinçli müslüman; iman, duygu, düşünce ve davranış dengesini kafa, kalp ve bedende gerçekleştiren insandır.

Dünya hayatının bizi nasıl oyaladığını görebilmek için yakın ve uzak hedeflerimizi gözden geçirmemiz yeterli olacaktır. Kariyer yapmak, ev, araba sahibi olmak, zengin olmak vs. Peki nerde kaldı ebedi hayat yatırımı? Akıllı adam ve Müslüman, öngörülü davranıp ebedi hayata yatırım yapan kişidir. Bir ayetin kültürümüze yansıması olarak hep söylenir, “ne verirsen elinle o gider seninle” (Bkz. Müzzemmil,73/20).

İnsan tabiatında dünyeviliğe düşkünlük vardır. Ama Müslüman olduğunu söyleyen insan, Allah’ın değer verdiği şeyleri tercih etmek durumundadır. “Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır” (Âl-i İmrân, 3/14). Akıllı adam neticeye göre davranır.

Din tembelliği benimsemez

Bilinçli Müslüman, hayatını Kur'ân ve Sünnet’in hükümlerine azami ölçüde uydurmağa çalışarak kişisel bütünlüğe erişir. Bilgi, inanç, davranış, günlük hayat tarzı birbirini desteklemeyecek olursa, dengesiz bir kişilik ortaya çıkar. Bu dengesizlik, söz ve davranış uyumsuzluğu da -Allah muhafaza- münafıkların özelliklerindendir.

Dünyayı kazanalım derken, ebedi hayatı kaybetmemek gerekir. Bazıları belli menfaatlere erişmek için; sıhhatlerini, huzurlarını, ömürlerini feda ederler. Netice olarak, hem dünyayı hem de ahireti kaybederler. Hayatımız belirsiz, faydasız ve irdelenmemiş bilgiler üzerine kurulursa; İslami bir istikamet olmayacak, günlük hayatın sarsıntıları, kişinin dengesini bozacaktır.

Tarihte ve günümüzde tasavvuf adına çalışmamayı adet edinmiş kimselerin, kendi miskinliklerini dine ve onun üst seviyeli bir uygulaması olan sofiliğe yükleme hakları yoktur. En güçlü tasavvuf ekollerinden biri olan Nakşibendîliğin en önemli vasıflarından biri, dışı halk ile, içi Hakk ile olabilmektir.

Tembelliğe ne din, ne de tasavvuf cevaz verir. Tasavvuf ehli, dünyayı tamamen terk etmekten ziyade, dünyayı kalbine koymamaya çalışır. Çünkü kalp Allah’ın feyiz ve nurunun tecelligâhıdır. O nurun tecelli edebilmesi için kalp günah ve dünyevilikten arındırılmalıdır ki, Allah’ın nuru o kalbde tecelli etsin. Misafir gelecek ev temizlendiği gibi, Allah’ın feyzinin ve Hz. Peygamberin sevgisinin yerleşmesi istenen kalp de her türlü fenalıktan arındırılmalıdır.

Denge insanı olan müslüman için ölçü, açık ve nettir. “Hemen ölecekmiş gibi ebedi hayat için çalışırken, kalıcı bir eser bırakabilmek için de dünya için çalışmalıdır.”

Ayetlerle dünya hayatının iç yüzü


Dünya kelime olarak, “aşağı” manasına gelir ve kendisine aşırı bağlananları aşağılaştırır. Menfaatçilik, insani değerleri öldüren bir tehlikedir. İnsanın dünya ve ahiret ile irtibatındaki zaafı, Kıyame Sûresi 20 ve 21. ayette Rabbimiz: “Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyorsunuz da, ahireti bırakıyorsunuz” ifadesiyle dile getirmekte ve bu durumdaki kişileri kınamaktadır.

Hayat rehberimizdeki Fecr Sûresi’nin 15’ten 25’e kadar ayetlerini bu noktada meal ve yorum olarak bir hatırlayalım:

15- “İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nimet verdiğinde "Rabbim bana ikram etti" der.” Varlık zamanında iyidir, keyfi yerindedir.”

16- “Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa, o vakit de, "Rabbim beni zillete düşürdü." der.” Kötülükleri kendinden bilmez, bahane arar.”

17- “Hayır, doğrusu siz (Allah'tan ikrâm bekliyorsunuz, birbirinize ziyafet çekiyorsunuz ama kendiniz) yetim, muhtaç ve fakirlere ikrâm etmiyorsunuz.”

18- “Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz,” Teşvik etmek sözlü veya fiili olabilir. Sözlü teşvikin geçerli olabilmesi için, fiili olarak bunun icra edilmesi gerekir.

19- “Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz.” Kardeşler arası miras kavga ve ihtilafları göz önünde bulundurulunca, bu ayet daha net anlaşılabilir.

20- “Malı aşırı biçimde “yığmacasına” seviyorsunuz.” Paralar, katlar, yatlar, arabalar, vs.

21- “Hayır hayır! Yer birbiri ardınca sarsılıp dümdüz olduğu zaman,”

22- “Rabbin(in emri) geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman (her şey ortaya çıkacaktır).”

23- “O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!” O zaman pişman olmamak için günlük hayatımızda ahirete de yer ayırmalıyız. İbadet, tutum ve davranışlarımız ile hesabını verecek şekilde yaşamalı, ahiret sermayesi biriktirmeliyiz.

24- “Keşke bu (ahiret) hayatım için önceden bir şey yapsaymışım der.”

25- “Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez.” İş işten geçmiş olur. Son pişmanlık fayda vermez.

Dünya bizi aldatmasın, ahiret hayatı gerçektir. Aldanıp aldanmadığımızın göstergesi; fani dünya için neler yapıyoruz, ebedi hayat için neler yapıyoruz? Sorusuna verdiğimiz cevaptır. Hayat sermayesini dengeli bir insan ve iyi bir kul olarak değerlendirebilenlere müjdeler olsun.

Allah'ım! Bizi, dünyada Senin muhabbetinle ve bizi Sana ve Senin emrettiğin şekilde istikamete yaklaştıracak şeylerin muhabbetiyle, âhirette de rahmetin ve rüyetinle rızıklandır.
İlâhî! Sen benim Rabbimsin, ben Senin kulunum. Sen Hâlıksın, ben mahlûkum. Sen Rezzaksın, ben merzûkum. Sen Mâliksin, ben memlûküm. Sen Azizsin, ben zelîlim. Sen Ganîsin, ben fakirim. Sen Hayysın, ben meyyitim. Sen Bâkîsin, ben fâniyim. Sen Kerîmsin, ben leîmim. Sen Muhsinsin, ben âsiyim. Sen Gafûrsun, ben günahkârım. Sen Azîmsin, ben hakîrim. Sen Kavîsin, ben zayıfım. Sen Mu'tîsin, ben dilenciyim. Sen Emînsin, ben korkudayım. Sen Cevâdsın, ben muhtacım. Sen Mücîbsin, ben duacıyım. Sen Şâfîsin, ben hastayım.
Sen benim günahlarımı mağfiret et. Beni cezalandırma. Hastalıklarıma şifa ver, yâ Allah, yâ Kâfi, yâ Rabbi, yâ Vâfî, yâ Rahîm, yâ Şâfî, yâ Kerîm, ya Muâfî. Benim bütün günahlarımı bağışla. Benim bütün dertlerime âfiyet ver. Beni ebediyen rızâna mazhar et. Rahmetinle, ey Erhamürrâhimîn.





  • sanalkahve.com Hacegan - VedaTavafı

    • Hit: 10




  • sanalkahve.com Hacegan - Kabem

    • Hit: 27




  • sanalkahve.com Hacegan - Hay Hay

    • Hit: 15




  • sanalkahve.com Hacegan - Elhamdülillah

    • Hit: 17




  • sanalkahve.com Hacegan - Can Yine Bülbül Oldu

    • Hit: 9




  • sanalkahve.com Hacegan - Bizden Selam

    • Hit: 14




  • sanalkahve.com Hacegan - Bir Sultan Var Gönlümde

    • Hit: 12




  • sanalkahve.com Hacegan - Avareyim & Pervaneyim

    • Hit: 8




  • sanalkahve.com Hacegan - Aşık Oldum

    • Hit: 16




  • sanalkahve.com Hacegan - Allahu Allah

    • Hit: 20




  • sanalkahve.com Hacegan - Sen Gülünce

    • Hit: 18




  • sanalkahve.com Hacegan - Resülün Aşkı

    • Hit: 16




  • sanalkahve.com Hacegan - Manalı Gözler

    • Hit: 8




  • sanalkahve.com Hacegan - Kurtar Bizi

    • Hit: 17




  • sanalkahve.com Hacegan - Kalk Gidelim

    • Hit: 20




  • sanalkahve.com Hacegan - Hay Diye

    • Hit: 14




  • sanalkahve.com Hacegan - Gönül Pazarı

    • Hit: 7




  • sanalkahve.com Hacegan - Gönlüm İster

    • Hit: 15




  • sanalkahve.com Hacegan - Feda Ettim

    • Hit: 9




  • sanalkahve.com Hacegan - Doymadım

    • Hit: 440




  • sanalkahve.com Hacegan - Canlar Dayanmaz

    • Hit: 0




  • sanalkahve.com Hacegan - Aman Seydam

    • Hit: 3




  • sanalkahve.com Hacegan - Açılsın Resule Yollar

    • Hit: 4




  • sanalkahve.com Hacegan - İlle Namaz

    • Hit: 9




  • sanalkahve.com Hacegan - Yan Yüreğim Yan

    • Hit: 7




  • sanalkahve.com Hacegan - Sultanım Seni

    • Hit: 7




  • sanalkahve.com Hacegan - Sen Bilirsin

    • Hit: 3




  • sanalkahve.com Hacegan - Sana Yöneldim

    • Hit: 10




  • sanalkahve.com Hacegan - Resulün Aşkı

    • Hit: 8




  • sanalkahve.com Hacegan - Noldu Bu Gönlüm

    • Hit: 3




  • sanalkahve.com Hacegan - Menzilde Sultanım

    • Hit: 5




  • sanalkahve.com Hacegan - Hu Demek İster

    • Hit: 3




  • sanalkahve.com Hacegan - Gönül

    • Hit: 2




  • sanalkahve.com Hacegan - Gel Kardeşim

    • Hit: 14




  • sanalkahve.com Hacegan - De Kalbim

    • Hit: 5




  • sanalkahve.com Hacegan - Bülbül Derviş

    • Hit: 2




  • sanalkahve.com Hacegan - Ya Allah

    • Hit: 8




  • sanalkahve.com Hacegan - Temenni

    • Hit: 3




  • sanalkahve.com Hacegan - Şekermi Şeker

    • Hit: 8




  • sanalkahve.com Hacegan - Sana Geldim

    • Hit: 10




  • sanalkahve.com Hacegan - Menzilli

    • Hit: 7




  • sanalkahve.com Hacegan - Kutlu Belediye

    • Hit: 3




  • sanalkahve.com Hacegan - Geliyor Sultanım

    • Hit: 22




  • sanalkahve.com Hacegan - Gel Onunla Aşalım

    • Hit: 7




  • sanalkahve.com Hacegan - Garip Kul

    • Hit: 7




  • sanalkahve.com Hacegan - Ey Nebi

    • Hit: 3




  • sanalkahve.com Hacegan - Canım Sultanım

    • Hit: 1




  • sanalkahve.com Hacegan - İçim Yanıyor

    • Hit: 7




  • sanalkahve.com Hacegan - Uyan Gafletten

    • Hit: 6




  • sanalkahve.com Hacegan - Herşey Yolunda

    • Hit: 3




  • sanalkahve.com Hacegan - Gül Kokulu Medine

    • Hit: 11




  • sanalkahve.com Hacegan - Gelebilsem

    • Hit: 3




  • sanalkahve.com Hacegan - Gel Gel

    • Hit: 8




  • sanalkahve.com Hacegan - Ferman Sende

    • Hit: 6




  • sanalkahve.com Hacegan - Derdime Dermanım

    • Hit: 7




  • sanalkahve.com Hacegan - Cennet Gülü

    • Hit: 6




  • sanalkahve.com Hacegan - Can Sultanım

    • Hit: 13




  • sanalkahve.com Hacegan - Can Pazarı

    • Hit: 1




  • sanalkahve.com Hacegan - Can Ahmedin Aşıkları

    • Hit: 6




  • sanalkahve.com Hacegan - Bölük Bölük

    • Hit: 7






















  • Bu aduio henüz yorumlanmamıştır.





    Giriş Yapın Hesabınıza Yada Üye Olun Yorum Eklemek İçin.















    function getComPage(page){
    $("com_ajax").setStyles({
    height: "" + $("com_ajax").getSize().size.y + "px",
    textAlign: "center"
    });
    $("com_ajax").innerHTML = '

    Yükleniyor...';
    new Ajax("http://www.gulyarasi.com/audiocomments.php", {
    data: "id=12252&page=" + page,
    method: "get",
    onComplete: function(response){
    $("com_ajax").setStyle("textAlign", "left");
    $("com_ajax").innerHTML = response;
    }
    }).request();
    }
























    Hic arkadas yok


    *** SanalKahve.com 2008-2023 ***