Bir kadeh kırmızı… bir damla kırmızı …
Kırmızının asıllıgınden mı ateşin sıcaklığından mı yoksa şarabın sarhoşluğundan mı bilmiyorum baş dönmelerim…
Acım kadar büyük mü mutluluğun… nefretım kadar asil mi sevdan… ve ben kadar kanarmı yüreğin biten bır sevdanın ardında…
Neleri yazmak ister yüreğim neleri unutmak… oysa ben her daim ayaktayım.. sana inat… senın yıkmak ıstemene inat… hayata inat..
Bitmemiş bir masalım var daha sonunu yazmadığım.. hüsran değil, acı değil… çocuk düşlerim var.. oyun bahcemde sakladığım oyuncak kovalarım var ve kumdan kalelerim var benim…
Sessizliğim var benım suskunluğum… Karanlık gecelerde saklanan cığlıklarım var… bır nefes dumanda gizlediğim düşlerim var..
Anlamsız anlamlı sözlerim, zamanlı zamansız zamanlarım var benım… her defasında yenilendiğim güçlendiğim acılarım var… her defasında kırılsada kurmaktan korkmadığım gizli düşlerim var..
Düşlerden düşüşlerim var benim. Akan her bir damlada sana uzanan yollarım var… ve her defasında senden vazgeçişlerim var..
Gittiğinden beri ne çok olmuş.. ne çok ben olmuşsun ve ben ne çok senin olmuşum..
Gitmeliyim…
Ve sen gitmelisin..
Sonu yok…
Düş’ü bile yok…
Her bir zerrede ben oluyorsun akıyorsun damarlarıma… oysa ben seni çoktan akıttım damarlarımdan hayata…
Git...
Masalımda yer yok sana…
Ve yer yok hayatımda senin gibi bir Aşk’a
Birinci damla kadehe…
İkincisi gözlerime…
Üçüncüsü kağıda…
Dördüncüsü düştü yere…
Yerle bir oldun sende bende…